31 Ocak 2011 Pazartesi

Sevgili, muhterem, aziz, örgütlü vatandaşlarımız…!

Yapılan kamuoyu yoklamalarının yüzde 99’u AKP’yi yüzde 45 ve üstünde gösteriyor.
CHP’nin açıkladığı ankette bile AKP yüzde 40…
8 yıldır iktidarda olan bir parti üçüncü kez tek başına iktidarını neredeyse garantilemiş durumda.
Neden..?


Ekonomi çok mu iyi…
İşsizlik bitti mi..
Esnaf halinden memnun mu…
Çiftçi borç batağında değil mi..?


Tüm veriler, saydığımız bu alanda işlerin iyi gitmediğini gösteriyor.
O halde AKP neden düşmüyor…?
Şimdilik soruları burada keselim ve şöyle bir ahaliye bakalım…


                                        
İşte haber: "Sosyal paylaşım sitesi facebook üzerinden başlatılan 'AKP'ye içiyoruz' kampanyası kapsamında örgütlenen vatandaşlar, Türkiye'nin çeşitli noktalarında bir araya gelerek, yeni yapılan düzenleme ile alkol satışına sınırlama getirilmesini içki içerek protesto etti."


Ne güzel değil mi..?

Demek ki vatandaşlarımız AKP’ye karşı örgütlenmişler…?

Öyle bir örgütlenme ki AKP kendisi yapsa AKP’nin ekmeğine ancak bu kadar yağ sürer…


Vatandaşlarımız, her gün yaklaşık 800 bin bedava dağıtılan cemaat medyasının etkisine karşı, sevdiği, beğendiği medyaya destek vermek için değil…


Vatandaşlarımız, her ilde sayısı onları bulan tarikat dershanelerine, yurtlarına, okullarına karşı, kendi okullarını, yurtlarını, dershanelerini kurmak için değil…


Vatandaşlarımız, yoksul seçmeni AKP’nin elinden kurtarmak için gıda, giyim, sağlık yardımları yapacak kuruluşları organize emek için değil…


Vatandaşlarımız, gecekondulara, konfeksiyonlara, işsiz kahvehanelerine, atanamayan öğretmenlere gitmek için değil…


Vatandaşlarımız oy kullanmayan 12 milyon kişiyi sandık başına getirmek için değil…




Ne güzel, ne mutlu ki vatandaşlarımız içki içmek için çabucak örgütlenmişler.




Örgütlenmekle kalmamış, harekete geçmiş ve eylem koymuşlar…


Sevgili, muhterem, aziz,  örgütlü vatandaşlarımız…!


Biliniz ki, bu ülkede her akşam kafayı çeken adam bile  içkiye karşıdır.
Diyeceksiniz ki, yaşam biçimimizi korumayacak mıyız…?


Üzgünüm, muhterem, aziz,  örgütlü vatandaşlarımız…Hep muhalefette kalarak yaşam biçiminizi koruyamazsınız…


Kitle gücü, sermaye gücü, medya gücü gibi günümüzün başlıca iktidar araçları arasında maalesef alkol yoktur…


Ya, çalışıp iktidara geldikten sonra yaşam biçiminizin keyfini çıkarırsınız, ya da 12 Haziran’da yaşam biçiminiz için düzenlenen mevlitte birileri bol bol şerbet içip ruhunuza fatiha okur…




Sevgili, muhterem, aziz,  örgütlü vatandaşlarımız…!




Tercih sizin…

12 Ocak 2011 Çarşamba

Anadolu'lu HESO ile HES’lerin türküsü

Kırmanci’de ayıya HES denir…
Özellikle ormanlık bölgelerde yaşayan köylülerde hep bir HES (ayı) korkusu vardır.
Ancak, ayının köylüye zarar verdiği olaylar çok seyrektir.
Çünkü köylü, ayının ne zaman tehlikeli, ne zaman uysal olduğunu bilir. Ayıya rastlarsa onun saldırmaması için nasıl davranması gerektiğini artık öğrenmiştir. Ormanın neresinde ayı olur, günün hangi saatinde ve yılın hangi mevsiminde ayının davranışı nasıldır,  yüzyıllardan süzüp gelen  tecrübelerle bilinç haline gelmiştir. Yani ayı, köylünün doğadaki yaşamının bir parçası daha doğrusu bir aktörü haline gelmiştir. Öyle ki ayı ile insan arasındaki konuşmalar dünyanın önde gelen fabl( hayvanların konuşturulması) eserlerine denk güzelliktedir.
Metin Kemal Kahraman kardeşlerin, sözlerini Kırmanci olarak yazdıkları Heso u Heso türküsü bu tarzın güzel örneklerdendir.
Türkünün girişi şöyle:
“Ma ve xêr, bira Heso!
Namê to k
î Heso,
Namê mi k
î Heso
Mirê k
î beso,
Torê k
î beso”
Yani; Hasan adında biri ormanda ayı ile karşılaşmış. Önce çok korkmuş ve ardından, merhaba ayı kardeş, senin adında da Heso, benim adım da Heso…Sana da yeter, bana da yeter…”diye başlamış söze…
Doğal bir gerçeği sade , net anlatmış: “İnsanı ve hayvanı doğada kendi haline bırakırsan doğa ikisine de yeter.”
                                               ***
Şimdi nereden çıktı bu HES’li, AYI’lı  hikaye diyeceksiniz…
Bir süredir, Anadolu köylüsünün başı yine HES’lerle (Hidro Elekrik Santrali) dertte. Çoğu,  çok uluslu şirketlerin taşeronu olan iktidar hormonuyla büyümüş konsorsiyumlar, nerede güzel akan bir dere,  nerede serin bir vadi, nerede çağlayan bir şelale varsa hemencecik konduruyorlar HES’i…
İş makinaları, dinamitler, hızarlar devreye girip doğayı alt üst ediyor. Dere gidiyor, vadi gidiyor, orman gidiyor, şelale gidiyor…Ev, tarla, tarihi eser, mezar, ziyaret ne varsa durgun ve renksiz suların altında yok ediliyor.
Fırtına Vadisi’nden, Munzur’a, Bergama’dan,  Hasankeyf’e kadar, Anadolu köylüsünün en büyük korkusu artık yeni  HES’ler…Doğadaki HES’lerin (ayı) huyunu suyunu bilen köylü, dışardan gelen bu yeni HES’lerle nasıl mücadele edeceğini henüz tam bilmiyor…

Ama pes etmiyor da…Örgütleniyor. Bilinçleniyor…Mahkemeye başvuruyor. Koruma Kurullarıyla, Yargıtay, Danıştay kararlarıyla  tanışıyor.
Kafalarındaki bin bir şeytanlık ,oyun ve yutturmaca ile  doğanını canına okumaya gelen bu HES’çiler, şimdi Anadolu köylüsünün inatçılığı, yüksek sezgi gücü ve sabrıyla karşı karşıyalar.
Bakalım Anadolulu HESO ile Çokuslu  HES’lerin  türküsü nasıl yazılacak…  ?