20 Nisan 2013 Cumartesi

Hareket Halindeki Trende Nur Muhammed’in Akşam Yemeği

Afganistan’ın Celalabad kentinde bir hastane. “Bir yatakta baştan aşağı sargılanmış on yaşındaki Nur Muhammed yatıyor. Pazar günü akşam yemeği yerken evine isabet eden bombadan gözlerini ve ellerini kaybetmiş. Geçen hafta sonu hastane morguna 17 ceset getirilmiş ve buradaki görevliler muhtelif köylerde en az 89 sivilin öldüğünü tahmin ediyorlar”

Howard Zınn’in “Hareket Halindeki Bir Trende Tarafsız Olamazsınız” adlı kitabını okurken altını ilk çizdiğim, yukarıdaki dramatik sahneyi anlatan cümleler oldu.
Everest Yayınları’ndan geçen ay yayınlanan kitap, Işılar Kür’ün son derece titiz çevirisiyle sunuluyor okuyucuya. Daha ilk sayfadan itibaren aklınıza üst üste hücum eden sorular, sayfalar ilerledikçe öfkeye dönüşüyor yer yer.  Zınn,  bildiğimiz,  karşı çıktığımız ve  isyan ettiğimiz gerçekleri akıcı bir dil ve son derece basit sorularla bir kez daha aklımıza vicdanımıza çakıyor.11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan’ı işgal eden ABD’nin yarattığı yukarıdaki dramı Boston Globe muhabirinin haberinden okuyan Zınn, ahlaki ve siyasi isyanını hemen harekete geçirerek şöyle diyor: “Elleri ve gözleri olmayan bir çocuk. New York’ta 11 Eylül’de yaşanan hadiseyle hiçbir olası bağlantısı yoktu. İnsan haklarına değer verdiğini iddia ederek, Afganistan’a açılan savaşı haklı çıkarmaya çalışan bir insanın hastanedeki bu manzarayı binle çarpıp elini vicdanına koyması gerekir.” 


***
Fransa’nın eski başbakanlarından Benjamin Clemenceau’nun  “En çok yalan, seçimlerden önce, savaş esnasında ve avdan sonra söylenir” diye bir cümlesi var. Zınn’in kitabını bu cümlenin barındırdığı anlamın etkisinde okurken Kristof Kolomb’un kıtaya ayak basma hikayesinden başlayarak neredeyse tamamen yalanlar üzerine kurulu kanlı bir ABD tarihinden kesitlerle karşılaşıyoruz.

Türkçe'ye çevrilen  "Halkların Tarihi" "Öteki Amerika" kitapları   ve "Marx Döndü" adlı oyunuyla tanıdığımız Zınn otobiyografik kitabında can alıcı, basit net sorularla işte bu yalanlara karşı mücadelesini anlatıyor. 
ABD polis ve istihbarat sistemiyle siyasi kurumlarının yanı sıra eğitim, hukuk, basın, sinema, giderek  kent, kasaba hatta aile içine kadar sinmiş “mikro faşizm”in, ırkçılığın  boyutlarını gözler önüne seriyor. Bunu yaparken büyük olaylardan, araştırmalardan, teorik açıklamalardan yola çıkmıyor. Yaşadıklarını  ilişkilerini, dostluklarını, öğretmenliğini mütevazı bir dille hikaye ederek yapıyor. İkinci dünya savaşında sivilleri bombalayan bir pilot, Vietnam’da esirleri teslim almak için kendisini tehlikeye atan bir savaş karşıtı, Japonya’da atom bombası sonucu sakat kalanlarla bir araya gelen aktivist, siyahlara karşı ırk ayrımcılığıyla mücadele eden bir öğretmen, bir sivil itaatsiz olarak edindiği eşsiz tücrübe, bilgi, birikim en önemlisi sarsılmaz vicdan terazisiyle yapıyor.  Bizi bir kez daha “Amerika” denen canavarın yarattığı algılardan, alışkanlıklardan uyanmaya davet edip düşünmeye, sorgulamaya, isyan etmeye, öfke duymaya çağırıyor.  



***
Yapılan bir araştırma ABD’nin şimdiye kadar  50  ülkeye müdahale ettiği, darbeler yaptırdığı,  savaş açtığını ortaya koyuyor. Buna bir de siyahlara karşı uygulanan ırkçılığı eklerseniz katliamcı, soykırımcı bir savaş makinasının devlet kisvesine bürünmüş haliyle karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlarsınız. “Kimyasal silah var” yalanıyla Irak’a karşı başlatılan savaş ile bu ülke neredeyse tümüyle yerle bir edildi. Bir buçuk milyon sivil insan öldürüldü. Milyonlarca kişi sakat kaldı, evinden yurdundan ayrı düştü. Sonunda yalanın yalan olduğunu yalan söyleyenler de kabul etti. Peki sonra ne oldu…?  ABD halkı bir kez daha  Bush’u başkan seçti. İletişimin bu kadar geliştiği, dünyanın en saygın üniversitelerinin, okullarının, düşünce kuruluşlarının, güya özgür basınının, düşünce özgürlüğünün olduğu bir ülkede nasıl oluyor da bir toplum yalanlarla milyonlarca insanın öldürülmesini kabullenebiliyor.
İşte Zınn’in kitabının önemi tam da burada başlıyor: Dünyayı kana bulayan bir devletin kendi vatandaşlarına karşı adil olamayacağı gerçeğini en yalın biçimde anlatıyor. Bu kitabı değerli kılan, acımasız bir savaş  devleti olan ABD’nin kanlı kirli tarihinin sıradan vatandaşlarına, sokaklarına, günlük yaşamına nasıl yansıdığını çarpıcı şekilde ortaya koymasında… Oy vermek için kayıt yaptırmaya giden siyah bir Amerikalıyı durduran Greenwood şerifinin aşağılayıcı tavrı Zınn’in kitabında yer alan ve Amerikan devleti ve toplumuna sinmiş ırkçılığı anlatan sayısız örneklerden biri...



ŞERİF: Zenci, sen nerelisin?
BLOCK: Mississippi yerlisiyim.
ŞERİF: Ben buradaki tüm zencileri tanırım.
BLOCK: Hiç renkli insan tanıyor musun..? (şerif yüzüne tükürür)
ŞERİF: Buradan çekip gitmen iç in sana yarına kadar zaman veriyorum.
BLOCK: Beni görmek istemiyorsan, eşyalarını toplayıp gitsen iyi olur. Çünkü ben burada olacağım.


 
ABD; İkinci Dünya savaşında Hitler’e ve faşizme karşı savaşıldığı propagandası yaparken ülke içinde Afrika kökenli siyahlara yönelik azgın bir ırkçılığı sürdürür. Öyle ki Hitler’e karşı savaşan hava kuvvetlerindeki siyahi askerler bile ikinci sınıf vatandaş muamelesi görür. Bu gerçeğin karşısında susmanın, tarafsız, tavırsız olmanın geçersizliğini kitabının ismi olarak seçiyor Zınn: “Zaten olaylar belli ölümcül istikametlere doğru hareket ediyor ve tarafsız olmak bunu kabul etmek anlamına geliyor.” Hareket Halindeki Bir Trende Tarafsız Olamazsınız”
Zınn, kitabında yoğunlukla ırk ayrımcılığına karşı verilen mücadele ve Vietnam savaşında savaş karşıtlığı üzerinden Amerikan sistemini sorgularken sınıf ayrımcılığına da çarpıcı örneklerle ışık tutuyor. Daha doğrusu ırk ayrımcılığı, faşizm, adaletsizlik ekonomik sömürü, yoksulluğun birbiriyle bağlantısını otobiyografisinden kesitlerle anlatıyor.
Kitabın sayfaları arasında ilerlerken ister istemez ABD ile Küçük Amerika (Türkiye) karşılaştırması yapıyoruz. Ve 1950’lerde Menderes ile başlayan, Demirel, Özal, Çiller, Erdoğan ile devam eden  Küçük Amerika hedefinde oldukça yol kat ettiğimiz anlaşılmakta.
Devlet kurumlarını esas olarak hakim sınıfların çıkarlarına göre organize etmek, başta iletişim ve eğitim olmak üzere gelişen olanakları toplumu bilinçlendirmek yerine uyutmak için kullanmak, sağcılığı, kapitalizmi değişmez bir kural olarak benimserken karşı çıkanları statükocu olarak yaftalamak, solcuları, farklı milliyetlerden olanları düşman olarak hedefleyip toplumun düşmanlık ve korku duygularını canlı tutmak, dini en masrafsız itaat aracı olarak öne çıkarmak. Örgütlenmeden, sendikadan, işçi haklarından nefret etmek, her türlü itirazı , karşı çıkmayı terörizm olarak itibarsızlaştırmak. Küçük   Amerika olarak Sam Amca’ya benzerliğimizi daha da uzatabiliriz. Yine, sağcı, dinci , liberal hükümetlerimizin  Kore’den başlayarak Irak, Afganistan, Libya ve son olarak Suriye söz konusu olunca ABD ile aynı ahlaksız  saldırılara ortak olma iştahı.



Zınn’ın öfkemizi kabartan cümleleri arasında söylenmeden edemiyoruz. İsrail ile anlaşıp Suriye’ye karşı savaşa hazırlanan İslamcı hükümetimiz CIA denetimindeki ABD düşünce kuruluşlarının raporlarından başını kaldırıp Howard  Zınn, Noam Chomsky gibi ABD’li aydınların kitaplarına da bir göz atar mı? Pazar günü evinde akşam yemeği yiyen çocuğun kendi çocukları olduğunu, evinin huzur veren sıcaklığında sofraya kurulmuş o çocuğun  masumiyetine sıkılan Amerikan kurşunlarından geriye kalan  gözleri kör, elleri ayakları sakat 10 yaşındaki Nur Muhammed’in bundan sonraki hayatını en az bizim çocuklarımız kadar iyi yaşamaya hakkı olduğunu içleri cız ederek duyumsarlar mı? Hem Washington’u  kıble yapıp hem de Ezan-ı Muhammedi okunurken Nur Muhammed ile aynı anda abdestlerini alıp yatsı namazlarını kılıp şükür Allah’a deyip uyurken vicdanlarını yastık yaparlar mı?



 Ya da “Hareket Halindeki Bir Tende Tarafsız Olmak”  gibi beyhude bir çabayla hem ABD politikalarının dolaylı  savunuculuğunu hem de solculuk yapmaya kalkan güya sosyalist aydınlar… Washington’dan  atılan Demokrasi çığlıklarının  sadece katliamların üstünü örtmeye yaradığını, Saıgon’da, Bağdat’ta, Celalabat’ta, Sirte’de İdlip’te  Amerikan silah teknolojisinin kül ettiği milyonlarca ölünün bu sahte  demokrasi çığlıklarını duymadığını fark ederler mi?

***

Bazen kabaran bir öfkeyle, bazen gözümüzün önündeki basit bir gerçeği neden fark etmediğimizi düşünürken rahatsız eden bir sıçramayla, bazen. bu dünyada dürüst, namuslu, cesur insanların yaşadığını, mücadele ettiğini  hissetmenin verdiği mutlulukla okurken kitabı,  umutla umutsuzluk arasında gidip geliyoruz. İşte o anda Zınn sık sık araya girerek umutsuzluğa yer yok diyor.
“Bob Dylan’ı ve Joan Baez’i ve Country Joe’yu ve Beatles’ı dinlemek, sanatçıları yazarları kendi saflarınızda bulmak, Eartha Kıtt’in savaşa karşı sesini yükselterek Beyaz Saray’da bir bahçe partisini bozduğunu okumak, Muhammed Ali’nin şampiyonluk unvanını kaybetmek pahasına bile olsa yetkili makamlara meydan okuduğunu görmek, Martin Luther King’in  savaşa karşı sesini yükselttiğini dinlemek, küçük çocukların ana babalarıyla beraber Vietnamlı Çocukları Kurtarın pankartlarıyla yürüdüklerini görmek insan türünün en iyilerinin siz in davanız  için uğraştığı duygusunu  yaşamaktı”.

*** 
Howard  Zınn’ın “Hareket Halindeki Trende Tarafsız Olamazsınız” kitabını okurken Türkiye’nin Chomsky’si olarak kabul edilen değerli aydınımız Fikret Başkaya’nın “Emperyalist Savaşları Anlama Klavuzu” adlı makalesini tesadüfen okudum. Fikret Hoca, adeta Zınn’ın yaşamında yer alan ve kitapta aktardığı olayların, ekonomi politiğini   anlatıyordu. İster Kolonyalizm, ister emperyalizm, ister Vietnam saldırısı isterse Suriye’ye karşı savaş. Geçmişten günümüze emperyalist savaşların temelde aynı mantığa  dayandığını bir kez daha kayda geçiriyordu: 

 “O halde sadede gelebiliriz: Kapitalizm var oldukça, emperyalizm kaçınılmaz, emperyalizm var oldukça da emperyalist savaşlar-çatışmalar kaçınılmaz. Her kim ki, gerçekten bu dünyada haysiyetiyle yaşamak, hayırlı bir şeyler yapmak istiyorsa, ikircikli olmayan bir tarzda kapitalizme karşı mücadele yürütmesi gerekir. Zira, öyle sanıldığı gibi emperyalizm “dışsal” bir olgu değil. Emperyalizm yerli uzantıları sayesinde var olabiliyor, varlığını sürdürülebiliyor... Velhasıl emperyalizm içimizde... Dolayısıyla anti-emperyalist olmakla anti-kapitalist olmak bir ve aynı şey... Tabii bu duruma müdahale edebilmek için de olup-bitenleri anlamak, bilince çıkarmak gerekiyor. Mâlum, anlamak aşmaktır denmiştir...”

Fikret Başkaya’nın bu makalesini okuduktan sonra beynimde Zınn’in kitabına başka bir pencere daha açtım. Evet, Zınn gördüğü bütün haksızlıklara, hukuksuzluklara, faşizme, ırkçılığa, ekonomik sömürüye karşı çıkıyordu. Marksizmi,  sosyalizmi biliyordu, benimsiyordu ama liberalizmin solculuk sayıldığı ABD topraklarında sistemi direkt hedefleyen ideolojik bir örgütlenme yerine en fazla sivil itaatsizlik  önerebiliyordu. Zınn’den siyasi bir liderlik beklediğimiz sanılmasın. Zınn, bir aydın olarak elbette ki ABD’nin 20’nci yüzyıldaki en önemli muhalif isimlerinden. Bizim dikkat çekmek istediğimiz gerek Vietnam savaşına , gerek ırkçılığa gerekse ekonomik sömürüye karşı ABD’de zaman zaman gelişen, kabaran ve sistemi kısmen  değişime zorlayan mücadelelerin dünya sosyalist hareketiyle buluşamaması, ideolojik yaygın bir örgütlenmeye varamaması ve sistem içinde Amerikanvari çapsızlığa kurban olmasıdır.
Bu özelliktir ki azgın neo con sağcılığın karşısına çıkara çıkara Obama’yı çıkarmış, O da Martin Luther King’in “bir hayalim var” sloganını içeriğinden sıyırıp   sömürülen Amerikan alt sınıflarının umutlarını kapitalizmin doymak bilmeyen midesine bir kez  daha meze yapmıştır.

Sonuç olarak Martin Luther King, Howard Zınn, Chomsky  gibi aydınlar ve eylemciler, dünyayı insanlığa zehir eden Amerikan Savaş İmparatorluğu’nun işlediği suçların kısmen de olsa deşifre  olmasına  büyük katkılar sağlamışlardır. Aydın sorumluluğunu yerine getirmiş, ABD şiddeti altında inleyen milyonların Atlantik ötesindeki sesi olmuşlardır. Tüm bu çabalar Amerikan sistemini geriletmeye, kökten değiştirmeye, yok etmeye yetmese de insanlığın mücadele tarihindeki mütevazı yerlerini almışlardır. Zaman zaman politik romantizme varan, adeta şiir tadında umut esintileri yaratabilmişlerdir. Tıpkı Amerika’daki evsizler için mücadele eden Cizvit papaz Mitch Snyder’in öldükten sonra,  Howard Zınn ve eşi Roz’a ulaştırılmak üzere yazdığı şiirdeki gibi.

Niçin duruyorsunuz
Diye sordular onlara ve
Niçin yürüyorsunuz
Çocukların yüzünden dediler ve
Yüreğin yüzünden ve
Ekmeğin yüzünden
Çünkü
Nedeni
Yüreğin çarpmasıdır
Ve çocukların  doğması
Ve ekmeğin kabarması

 


 


Bu yazı Yurt Gazetesi'nin 20.04.2013 tarihli sayısının Kültür Eki'nde yayınlanmıştır.