2 Kasım 2010 Salı

"BU İKİLİ"


CHP, 2008 yılında tüzüğünü değiştiriyor. Yeni tüzüğe göre her şeyden sorumlu ve yetkili genel sekreterlik ortadan kalkıyor, bunun yerine her biri değişik alanlardan sorumlu 13 genel başkan yardımcısı geliyor.

Bu değişiklik yapılırken Genel Başkan Deniz Baykal, Genel Sekreter ise Önder Sav.

“Bu ikili”, kendi değiştirdikleri tüzüğü uygulamıyorlar, 2010 yılındaki kurultayda uygularız, deyip bekletiyorlar.

2010 kurultayına iki hafta kala Baykal istifa etmek zorunda kaldı. Kılıçdaroğlu tek aday oldu ve yeni bir süreç başladı. Ancak bu sefer Baykal, iki yıl boyunca uygulamadığı tüzüğün hemen yürürlüğe konulmasını istedi. Sav, ise altında imzası bulunan tüzük değişikliğine karşı çıkıyordu.

 Sonuçta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yeni tüzüğü uygulayın diye uyarı yaptı.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu ise “huhuk ne diyorsa onu yaparız., yeni tüzüğü uygularız” dedi.

Ancak, yeni tüzüğü kendi elleriyle yazan ve 2010 yılında uygulamak isteyen hem Baykal, hem de Sav , “olmaz..kurultaya gidelim öyle uygulayalım” diye tekrar ortaya çıkmaya başladılar.

  • Sav, kurultaya gidelim kendi ellerimizle yaptığımız tüzüğü kendi ellerimizle ortadan kaldıralım diyor. 
  • Baykal ise kurultaya gidelim kendi ellerimizle yaptığımız tüzüğü bir kez daha yapalım diye anlamsız bir ısrar içinde…
Bu,  bilmece- bulmaca gibi durumun tek özeti var: Parti kadrolarını yiye yiye bitiren bu ikili, şimdi birbirini yemekle meşgul…Her ikisi de CHP’yi tamamen bitirmek için tek engel olarak Kılıçdaroğlu’nu görüyorlar.

“Bu ikili” yaklaşık 20 yıl boyunca partiyi kendi anlayışlarına göre dizayn ettiler. Bu dizaynı iktidara gelmek için değil, parti içi iktidarı korumak üzerine kurdular.

Klikleşmiş., gruplaşmış, hizipleşmiş anlayışlar, ilçe örgütünden genel merkeze kadar tüm parti alanlarını sarmış durumda.

Kılıçdaroğlu,  açlık, yoksulluk, insan hakları, demokrasi, birlik,bütünlük, halkla bütünleşmek  dedikçe bu ikili tüzük , delege, MYK, kurultay diyor…

Başarıyı akıllarına getiremeyenlerin akıllarını başlarına ancak büyük hezimetler getirebilir.

Ancak, acaba yaşamadıkları daha ne siyasi hezimet kaldı,  diye de merak ediyor insan…