9 Şubat 2013 Cumartesi

YAFTALAMA TERÖRÜ VE CHP’NİN SAĞI SOLU


Hüseyin Aygün ve Birgül Ayman Güler’in açıklamalarıyla bir kez daha alevlenen CHP’deki tartışma  başlamadan önce,  Merdan Yanardağ’ın “Kadro Hareketi” adlı kitabını yeni bitirmiştim.

“Dünya’da ve Türkiye’de Ulusçu Sol ve Üçüncü Yol Arayışlarının İdeolojik Kaynakları”alt başlığıyla yayınlanan kitap, bu alanda yapılmış en kapsamlı çalışma. CHP’deki tartışmayla birlikte adeta havada uçuşan “ulusalcılık” “milliyetçilik” “millet” “milliyet” “tek parti” gibi kavramları, Yanardağ’ın titiz çalışmasının sunduğu bilgiler eşliğinde anlamlandırmak hakikaten ufuk açıcı oldu.

“Kadro Hareketi”ni bitirir bitirmez elime Metin Çınar’ın “Anadoluculuk ve Tek Parti CHP’de Sağ Kanat” adlı kitabı geçti. Çınar’ın kitabı da tek parti CHP’nin bambaşka bir yönüne vurgu yapıyordu. Ve ortaya şu çıkıyordu: “Tek Parti CHP” son yıllarda bize sunulduğu gibi tek düşüncenin hakim olduğu donmuş bir ideolojiye sahip değil. 1920’lerden başlayarak çok partili sisteme geçilen 1946’lara kadar CHP,  bir çok evreden geçmiş, değişik fikirler parti içinde yer almış ve partinin liderleri Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü iç ve dış dengeleri gözeterek partinin hem düşünce yapısını hem de kadrolarını bir denge içinde tutmuşlardır.  

Ancak günümüzdeki tartışmalara baktığımızda öncelikle CHP içindeki ulusalcılarla -liberallerin “tek parti” dönemini tarihsel ve siyasal gerçeklerden uzak ele aldıklarını görüyoruz. Ulusalcılar, CHP’nin kurulduğu günden bu yana adeta tek bir düşünceye sahip, tamamen homojen yapıda bir partiymiş gibi algı yaratırken , ulusalcılara karşı olan partinin “liberal veya özgürlükçü sol” diye nitelenen kanadı ise   CHP’nin genlerindeki bağımsızlıkçı, ulusalcı,  anti emperyalist özellikleri çok hafife  alıyor gibiler.

Partinin içi böyle olunca dışında mevzilenen ve partiyi “ligh akp”ye dönüştürmek isteyen “muhafazakar - liberal birlikteliği” hemen harekete geçiyor. Kavramları kriminale ederek demokratik tartışma ortamını zehirliyorlar. Ulusalcılık, Cumhuriyetçilik “suç”   kapsamında ele alınıyor, statüko “tek parti faşizmi” gibi söylemlerle ortam boğuluyor. Halbuki yüz yılı aşkın bir süredir bu topraklarda bu tartışmalar yapılıyor. Bu kavramlar da daha yeni ortaya atılan,  liberallerin de ulusalcıların da  istediği gibi içini dolduracağı kavramlar değildir.

İşte bu yazıda güncel durumunu aktardığımız bu tartışmayı Metin Çınar’ın yeni yayınlanan “Anadoluculuk ve Tek Parti CHP’de Sağ Kanat”adlı kitabı çerçevesinde tarihsel kökleriyle ele alacağız. Çınar kitabında bir yandan Osmanlının son döneminden başlayarak tartışılan Türkçülük, milliyetçilik, millet, vatan, ulus gibi kavramları öte yandan da tek parti CHP’de Anadolucular  olarak adlandırılan kanadı ve düşünce yapısını akademik değerde bir araştırma ve incelemeyle sunuyor bize…

***

Bu topraklar 20’nci yüzyıla çok önemli tartışmalarla başladı. Yusuf Akçora’nın formüle ettiği “Üç Tarz-ı Siyaset” (Osmanlıcılık,  Pan İslamizm, Türkçülük)  liberalinden, Türkçüsüne, İttihatçısından Kemalistine , Anadolucusundan, Sosyalistine ülkenin aydın, yazar, siyasetçi ve gazetecileri tarafından uzun yıllar kıyasıya tartışıldı.

1900’lerden itibaren yükselen siyasi hareketler ve düşünceler içinde kısmen arka planda kalmış “Anadoluculuğu” ele alan Metin Çınar  kitabın başında bu düşüncenin kaynakları ve tarihsel arka planını özetliyor. Anadolucu fikirlerin  Turancılık, Türkçülük, İslamcılık fikirleriyle kesiştiği ve ayrıldığı yanları aktaran yazar, Anadoluculuğu asıl olarak  Anadolu, Dikmen, Dönüm, Millet, Hareket, Çığır, Bizim Türkiye dergilerini inceleyerek sunuyor bize.

 Bu dergilerle birlikte Anadolucu düşüncenin öncülerinden   Mükrimin Halil Yinanç, Remzi Oğuz Arık ve Nurettin Topçu’nun fikirlerini tartışıyor. Kitap boyunca Anadolucu düşüncenin zaman içindeki seyrini kolaylıkla izleyip özellikle Cumhuriyet devrimlerine , Kemalist iktidara bakış açısını izleyebiliyoruz. Ve nihayet 1940’lı yılların CHP’sinde Memduh Şevket Esendal’ın parti genel sekreteri olması ve Esendal’ın çabalarıyla Anadolucu düşüncenin CHP içinde güçlü bir kanat haline gelmesini takip ediyoruz.

***

Metin Çınar’ın çalışmasında zevkli bir tartışmayı izlediğimizi belirtebiliriz. Çoğu ünlü edebiyatçı, siyasetçi, gazeteci, düşünce adamı  bir şekliyle bu tartışmanı  içinde. Anadolucu düşüncenin öncüleri olarak kabul edilen  Mükrimin Halil Yinanç, Remzi Oğuz Arık ve Nurettin Topçu’nun yanısıra  Ziya Gökalp, Yakup Kadri, Halide Edip, Ahmet Kutsi Tecer, Yahya Kemal, Memduh Şevket Esendal,  Mehmet Kaplan bu hararetli tartışmanın içinde yer alıyorlar. Öte yandan Anadolucu fikir adamlarının etkilendiği Avrupalı düşünürler Henri Bergson, Emile Boutroux, Maurice Blondel, Wiilliam James’in fikirleri de yeri geldikçe karşımıza çıkmakta. Özellikle Bergson’un süreç felsefesi’nin etkisindeki “Anadoluculuk”un   Devrimci Kemalist anlayışa karşı idealist -  muhafazakar evrimci bir bağımsızlıkçı yol olarak ortaya çıktığını anlatıyor yazar.

Anadolucuların, Anadolu coğrafyasına romantik bakışı da kitap boyunca sık sık şiir tadında cümlelerle kendini gösteriyor.

“Beyaz Kafkas tepelerinden yeşil Toros dağlarına kadar uzanan o viraneler, o bataklıklar, o tezek yığınları altında asil bir hummanın ateşi yanmaktadır.” 

Anadoluculuk, Memleketçilik akımının asıl olarak 1917’de Türk Ocağı içindeki bir tartışmadan çıktığını aktaran Metin Çınar, bu düşüncenin yeşerdiği siyasal ve toplumsal koşulları da somut örneklerle inceliyor. Anadolucular, Türklük, Türkçülük, Turancılık, Türkiyelilik kavramlarından daha çok “Anadoluculuk” ve “Memleketçilik” söylemini öne çıkardılar. Ancak, içerik yine de ulus devlet yaratmanın, uluslaşmanın kaçınılmaz sonucuyla birleşiyordu.

“Türk namı bir milletin adı değildir. Bu nam, bir ırkın adıdır ki bundan müteaddid milletler çıkmıştır. Anadolulular, Azerbaycanlılar, Şimalliler, Türkistanlılar(…)Bir milletten olabilmeleri için hars ve vatanlarının  bir olmaları icap eder(…) Biz Anadoluluyuz, vatanımız Anadolu, milletimiz Anadolu milletidir.”

Atatürk’ün sağlığında Kemalist devlete ve ideolojiye açık muhalefet yapamayan Anadolucular, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü ve ikinci dünya savaşı ortamında CHP içinde siyaset yapma olanağını elde ettiler. Bu durumu kitapta görüşlerine yer verilen Engin Tonguç şöyle anlatmakta: “İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Almanya yanlısı tavırlarıyla kamuoyunda daha görünür hale gelen ırkçı-turancı akımın önünü kesmek için rejim, bu gruplarla bağlantı içinde olan fakat pragmatist ve ılımlı tavırlarıyla farklılaşan Anadolucuları ödüllendirme taktiğini   izlemişti.”

 “Anadoluculuk ve Tek Parti CHP’de Sağ Kanat” çalışmasında Metin Çınar,  CHP’nin 1940’lardan itibaren giderek devrimci yayınını kaybetmesi, sağcılaşmasını da daha çok Köy Enstitüleri örneği üzerinden işliyor. Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç’un sol hatta sosyalist bir köy kalkınma modeli olarak başarıyla uyguladıkları Köy Enstitüleri CHP’nin sağ-muhafazakar kanadını oluşturan Anadolucuları rahatsız ediyor.

 Anadolucu kanat içinde yer alan Şemsettin Sirer’in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla Köy Enstitüleri ile birlikte bir çok ilerici uygulamadan vazgeçiliyor. CHP’nin bu tercihi daha sonraki yıllarda İsmet Paşa’nın sözlerinden kitabın sayfalarına şöyle yansıyor:

“Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Herkes zanneder ki Hasan Ali Yücel’i,  Toınguç’u isteyerek değiştirdim. Köy Enstitülerinin kapanmasına neden oldum diye benim hakkımda kamuoyunda yanlış bir hüküm vardır. Aslında, o zaman bir sürü olaylar oldu.  Kurultaylarda enstitüler aleyhinde bir cereyan başladı. Ben bunların doğru olmadığını yerine giderek saptadım. Ama bu o o kadar yoğunlaştı ki grubu etkiledi. Grubun büyük çoğunluğu köy enstitüleri aleyhine  döndü.”

Kitap Anadolucu düşüncenin ve düşünürlerin 1950’lerden sonraki seyri  hakkında pek bilgi vermiyor. Nurettin Topçu’nun daha sonra Adalet Partisinin kuruluşuna katıldığını, bir çok Anadolucu düşünürün de sonradan MHP’ye dönüşecek olan milliyetçi partilerde yer aldığını öğreniyoruz. Yazar, kısa bir değerlendirmeyle Anadolucu düşüncenin  zaman içiresinde geldiği noktayı şöyle özetliyor:

“Sonuçta farklı açılımlarıyla Türk milliyetçiliğinde özgün bir yer edinen Anadoluculuk 1950’li yılların başında Türk- Milliyetçi-Muhafazakarlığında birleştirici bir görev üstlenmiş. Hareketin kanaat önderleri milliyetçi örgütlenmelerde başı çekmişlerdir. Bu dönemde İslamcı eğilimlerin öne çıkması, anti komünist histeri, sanayileşme ve teknolojiye verilen önemin artması gibi etkenler, Anadoluculuğun milliyetçi muhafazakarlığın  egemen düşünüşü haline gelen Türk- İslam sentezi içinde sönümlenmesine yol açacaktır.”

***

Evet…Millet, Milliyet, Türk Milleti,  Milliyetçilik, Ulusalcılık tartışmaları günümüzde canlılığını korumakta, hatta her geçen gün bu canlılık artmaktadır. AKP’nin gündemindeki yeni Anayasa çalışmalarının en hararetli kısmının da Anayasa’dan “Türk Milleti” kavramının çıkarılıp çıkarılmayacağı olacağı şimdiden belli. Esasen CHP içindeki tartışmanın da bundan kaynaklandığını tartışmanın baş aktörü Birgül Ayman Güler tarağından dile getirildi.

Peki bu süreci ve tartışmayı nasıl yürüteceğiz..?

Azımsanmayacak bir entelektüel birikime sahip olan bir ülkenin aydınları, yazarları, gazetecileri siyasetçileri olarak mı, yoksa cemaatçilerin, sübvansiyonlu  vakıfların elemanı durumuna düşmüş birkaç liberal-muhafazakar, eski solcunun ortama yaydığı yaftalama terörü altında kalarak mı?

Metin Çınar’ın kitabını okurken bir kez daha görüyoruz ki 21’nci yüzyılda bulunduğumuz bu günlerde tekrar tartışılan millet, milliyetçilik, Türk, Türkiyelilik gibi kavramlar bundan yüzyıl önce çok daha demokratik bir ortamda çok daha içerikli şekilde enine boyuna ele alınmış. En azından kavramlar, terimler bu kadar kirletilmemiş, muhafazakar liberal hegemonyanın ayakları altında bu kadar ezilmemişti. 

Sonuç olarak; sosyolojik, bilimsel bir göz ve dürüst yaklaşımla ele alındığında karşımıza durağan olmayan, değişen ilerleyen bir siyaset tarihi çıkıyor. Başbakan Erdoğan’ın gazete kupürlerini grup toplantısında sallayarak yaptığı gibi siyasetçiler güncel ihtiyaçlarına uygun davranabilirler.  Türkiye’nin sağ siyasetinin yeni bir tarih yazma hevesi  her zaman olmuştur. Ancak yazarlar, aydınlar, akademisyenler bilimsel namusu kıskançlıkla korudukları sürece en azından  bilimsel çalışmalar gelecek kuşaklara objektif bir hafıza bırakabilir. Metin Çınar’ın  Anadoluculuk ve Tek Parti CHP'de Sağ Kanat” çalışması bu objektif çabaya verilmiş bir emektir.

 
KİTAPTAN –ANIMSAMALAR

 “Ayrıca Anadolucular, Cumhuriyet’in siyasi meşruiyet zeminini laikleştiren siyasetini en azından 1940’lı yılların ortalarına kadar savunmuşlardır. Hatta 1930’larda yarı internasyonel İslam Mevkuresinin ve Arap Piresterkarlığının milli benliğin oluşumunu engellediğini öne sürmüşlerdir. Dahası İslamın millileştirilmesi/ yerlileştirilmesi doğrultusunda bir “Anadolu Müslümanlığı “ oluşturmanın imkanlarını araştırmışlardır. “(Baykal’ın Anadolu Müslümanlığı çıkışını anımsattı)

 
“Yeni Türkiye’nin tutarsızlıklarını, yarımlıklarını, endişelerini komplekslerini yansıtır Esendal. Çoğu mühtedi keskinliğiyle  davranan zihinlerindeki ve hayatlarındaki ikiliklerin üzerini örten Kemalist elitin genel tutumundan farklı olarak tutarsızlıklarıyla rahatlığı, O’nun pragmatizmine sadece başka bir kuvvet değil başka bir tad da katar. Sanayi karşıtı, toprak uygarlığınadayalı görüş ve idealleri Esendal’a Gandi lakabı takılmasının sebebidir.

(CHP’deki ikinci Gandi lakabını , Gandi Kemal’i anımsattı.) 

 
Anadoluculuk ve Tek Parti CHP’de Sağ Kanat
Yazar: Metin Çınar
Yayınevi: İletişim
Tür: Araştırma-İnceleme




Bu Yazı Yurt Gazetesi'nin 09 Şubat 2013 tarihli Kültür-Kitap Eki'nde yayınlanmıştır.