24 Nisan 2014 Perşembe

“Gözlerini kapa, kalbini aç”...Karşında Selman Bulut…

Radyo’da, Devrimci Müslüman çevreden Yazar, Eren Erdem ile programdaydık. Şöyle bir soru sordum: “İktidardakiler ve destekleyenleri türban, içki, kadın-erkek meselelerinde dini referansları dikkate alıyorlar. Peki, bunu kapitalizm konusunda neden hiç görmüyoruz. İslam kapitalizm ile bu kadar uyumlu bir din mi? “

Eren’in yanıtı ayrıntılı ve doyurucuydu. Peygamberin ve yakınında bulunanların yaşam biçimini örnek gösterdi. İhtiyaçtan fazla mal biriktirmenin (kenz) haram olduğunu ayet ve hadislerle ortaya koydu, sohbet bu minvalde akıp gitti. 

Programdan sonra,   Onur Ünlü’nün “İtirazım Var” filmine gittim. Filme konu edilen meseleler ile İslam tarihinde örnek gösterdiği isimler bizim Eren ile programda konuştuklarımızla birebir aynıydı, neredeyse. 


FİLMİN EKONOMİ-POLİTİĞİ
Kestirmeden girelim, Onur Ünlü’nün (Sırrı Süreya ile birlikte) ne anlattığına. 
Onur Ünlü, bize demek istiyor ki filmiyle: Bu güncel sorunların kökü, derine, asırlardır devam eden dini anlayış ile bu anlayışın biçimlendirdiği ahlak ve vicdan çarpıklığına dayanıyor. Bir: Emevi İslamı olarak nitelenen dini anlayış. İki: Bu anlayışın günümüzde kapitalizm ile bire bir  uyumlu halde iktidarını kurması… Bu temel ekonomi politik üzerinde ilerleyen film, sürekli yan pencereler açarak son derece manidar bakış açıları sunuyor.
Filmin kahramanı  İmam, “biz de Muaviye’nin İmamı değiliz” diyerek  İslam tarihinin bin yıllık karşıt iki yorumunda yerini net olarak belirliyor ve günümüze sirayet eden Emevi İslamına kökten bir reddiye gönderiyor. 


MEZHEP AYRIMCILIĞINA TAVIR
Bir kere film, son derece güzel bir sahneyle açılıyor. Cami, alışılageldiği gibi bir ilahi ile değil bağlama eşliğinde söylenen bir Alevi deyişi ile tanıtılıyor. Hem de sözleri Şah İsmail’e ait olan (Hatayi) bir deyiş. 

Muhabbet bağında bir gül açıldı
Bir derdim var bin dermana değişmem
Yüküm lal-i gevher mercan saçarım
Bir derdim var bin dermana değişmem

Deyişin içeriği anlamlı.  Çünkü İmam, aslında dertsiz başına dert alıyor bir bakıma. İnsanı sürekli ahlak ve vicdan çizgisinde tutan, dertler…Yani insanı insan yapan dertler…(Günahla sınanmayan insan Kemalete eremez) 

Üçüncü Köprü’ye  Yavuz Selim isminin verildiği bir dönemde deyişin Şah İsmail’den seçilmesi bana “manidar”  geldi. Aynı zamanda filmin tamamına hakim olan mezhepçilik, ayrımcılık karşıtı  anlayışı da çok iyi tarif ediyor bu sahne. Değilmi ki bağlama,Cemevine özgü bir enstrüman olarak algılanır ve değilmi ki sırf bağlama eşliğinde (telli kuran) ibadet edildiği için Recep Tayyip Cemevine “çümbüş evi” demiştir. İşte Onur Ünlü bu telli kuranı bir cami imamının eline vererek mezhep ayrımcılığına net bir tavır koyuyor. Sırf bu değil, Yunus Emre’den dörtlükler okuyarak da yerleşik katı,asık suratlı  sünni anlayışın tasavvuftan koparak ne kadar büyük bir zenginlikten mahrum kaldığını da yüzümüze vuruyor. İslam’ın sadece şekilsel rituellerden ibaret olmadığ, beyaz perdeden şöyle bir cümle ile ifade ediliyor,  “Gözlerin kapa, kalbini aç” 


DEVRİMCİ-ANTİKAPİTALİST İSLAM
Camiden İmama geçelim. İmam’ın adı Selman Bulut. Giyimiyle kuşamıyla bıyığıyla sarığıyla tipik bir İmam.(film boyunca üzerinde aynı gri süveter vardı)  Ama gelgelim bağlama çalması, dini anlayışı, gerektiğinde içki içmesiyle bir anti-kahraman. Bildiğimiz tüm ezberleri bozuyor. İsminin Selman olması da bana yine “manidar” geldi. Çünkü Selman ismi Selman-ı Farisi’den gelir ki Şii ve Alevi inancında çok yaygın bir isimdir. Ve Selman, Hz. Muhammed’e en yakın ve en sadık  sahabelerdendir. 
Filmde sadece Selman ismiyle simgesel anlamda değil, Ebu Zerr El Giffari’den bahsedildiği ve ondan çarpıcı sözlerin aktarıldığı sahnelerde son yıllarda giderek ilgi gören “Devrimci-Antikapitalist” İslami yorum adeta doruğa çıkıyor.   İlahiyatçı İhsan Eliaçık’ın bir vaazının bire bir aktarıldığı sahne bilenlere mutlaka Ali Şeriati’nin sol İslami çizgisinin yanı sıra Onun Ebu Zerr kitabını da hatırlatmıştır. 

Ebu Zerr, Hz. Muhammed’in sadık bir destekçisi. İslamiyet’i kabul eden ilk dört kişi arasındadır. Peygamberin vefatından sonra Hz. Ali’nin yanında yer alıyor. Osman’ın halifeliği eline alması ve “Emevi İslamı” olarak adlandırılan baskıcı, ayrımcı,devletçi  sağcı anlayışın ilk filizleri yeşerir yeşermez tüm benliğiyle bu anlayışa muhalefet etmiştir. 
Emevi yöneticilerinin devlet malını  yandaşlarına peşkeş çekmesine karşı tavizsiz mücadelesiyle öne çıkmıştır, Ebu Zerr.(Ebu Zerr ile Muavi’ye Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimine girseler hangisi kazanır acaba..?)  İhtiyaçtan fazla zenginliğin haram olduğunu bildiren Kuran ayetlerini rehber edinmiş,  sürgün üzerine sürgün yemiştir. 
Ebu Süfyan, Mervan, Muaviye, gibi İslam tarihinin eli kanlı zalimlerine karşı asla yılmamış boyun eğmemiştir. 80 yaşını aşmasına rağmen sürgün edildiği Rebeze Çölü’nde üzerinde hiçbir mal mülk olmadan yaşamını yitirmiştir. Tüm bu özellikleriyle Ebu Zerr, mezhep anlayışlarının üstünde Kuran ve Peygamber dininin simgesel ismidir. 
Filmin her sahnesine Ebu Zerr’in ruhunun sindiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Filmin bir sahnesinde Ebu Zerr’den aktarılan şu söz bana göre günümüz iktidarının içinde bulunduğu yolsuzluk sarmalına yapılmış en sert eleştiri,  hatta Müslümanlara çağrıdır:  “Geceyi aç geçirip sabahına kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim”. 


CAMİYE AYAKKABISIZ GİRİYORLAR
Camide öldürülen tefeci sık sık namazda saf tutan biri. Yaygın anlayışa göre dininde diyanetinde iyi bir adam. Ama işte bir tefeci  olduğu ortaya çıkıyor. Hem de çocuk istismarcısı bir tefeci. Cinayetten sonra camiye sinen ağır koku acaba bu tefecinin pis kokusu mu yoksa camiye girerken ayakkabılarını çıkaran polislerin ayak kokusu mu? Bu iki seçeneği pis kokunun kaynağı olarak bize sunan film, “camiye ayakkabıyla girdiler” propagandasına şahane bir gönderme yapıyor. “kapitalizmin  her türlü pisliğine bulaşan işadamları, yandaşlar, dindar görünen bağzıları ve çocuklarımızın kafasını biber gazı kapsülüyle patlatan polislerin pis kokuları camileri bile sardı ey Müslüman…Sen hala şiddetten can havliyle kaçıp camiye sığınan gençlere takılıp kalmışsın” dercesine…


DİN-HAKİKAT İLİŞKİSİ
Filmin alt okumalarından biri de “hakikat nedir” sorusuna yanıt aranmasıdır. Burada sık sık tekrarlanan “bütün korkaklar hakikatin esiridir” cümlesi ile İmam Selman Bulut’un din hakikat ilişkisinde çıktığı yolculuğun nerelere vardığı görülüyor. Öyle ki Selman Bulut, neden sadece tek bir tanrıya inanmamız gerektiğine rasyonel bir yanıt bulmak için antropoloji okuyor. Hegel’e kadar uzanıyor. Hatta, tam olmasa da işte “Hegel Kadar” yanıt bulabiliyor hakikat arayışına. Bu noktada Hegel’in hakikat anlayışı devreye giriyor. Yani, sürekli bir değişim içinde olmak ve bu değişimin temel itici gücünün de çelişkiler olması. Böylece Hegel’de varlık ile yokluk aynı kapıya çıkar. Hakikat varlığın yokluğa, yokluğun varlığa geçmişliğiyle devinimini sürdürür…


GÖNDERMELER…GÖNDERMELER..
Demiştik ya, film Türkiye gündeminde tartışılan bir çok soruna göndermelerle yüklü. Hatırlarsanız öğrenci evlerinde kızlı erkekli kalıyorlar diye bir tartışma başlatmıştı hükümet. İşte bu tartışma filmde İmam’ın öğrenci kızı üzerinden üstelik Diyanet’in memurlarının önünde ve onların çatık kaşlarının gölgesinde tartışılıyor. Tam bu sırada İmam’ın “sokarım imam nikahınıza” diye radikal şekilde imam nikahının kirleri temizleme aracı yapılamayacağı üzerine verdiği küçük vaaz filmin doruk noktalarından birini oluşturuyor. 
Sırf imam nikahı değil..Kadına uygulanan şiddet de polisin kişiliği üzerinden sorgulanıyor. Kibir diyor imam…Senin eşini dövmek istemen ama dövmemen kibirdendir ki kibir Kuran’da en büyük günahlardan sayılıyor. “[Nahl 29] -(Allah, kibredenleri sevmez.) [Nahl 23]”


BÜTÜN SAHNELER BİRBİRİNİ TAMAMLIYOR
Evet..Filmin bir çok sahnesi birbirini tamamlayarak, vermek istediği mesajı güçlendirerek ilerliyor. 
Mesela , elektrikçinin tam faiz haramdır dediği sırada vurulması. 
Mesela , her türlü pisliğin , suçun döndüğü bir ortamda taş atan çocukların sahneye girmesi (taş atan çocuklar uzun süre Türkiye gündeminde yer aldı. Yüzlerce çocuk bu nedenle ceza aldı, yıllarca yattı., çoğu cezaevlerinde tacize, tecavüze uğradı) 
Mesela, bankaların kredi kartı vermek için ısrar etmesi ve ihtiyacınız olmasa bile kredi kartını bir kez aldınız mı kullanmak zorunda kalmanız. 
Mesela tefeciden kalan bir defter var. Bu da Reza’nın rüşvet defterini hatırlattı. 
Mesela, Beşiktaş meydanında çekilen sahnede Gezi Direnişi’nde yitirdiğimiz çocuklarımızın posterleri kadraja giriyor.

  • Mesela, tefecinin soyismi Kalyoncu..Bütün ihaleleri alan ve havuza atan birilerini hatırlatıyor. 

Mesela İmam, hesabında 1.5 trilyon para olduğu için utanıyor. Mesela, hükümette tanıdığım olsa niye kredi çekmekten korkayım diyor. 

NEDEN +18

Film, Türkiye’nin gündemindeki bir çok tartışmada siyasal, ahlaki,vicdani tavır alıyor. Tam bu noktada da filmin, Kültür Bakanlığı tarafından neden 18 yaşın altındakilere yasaklandığı net olarak anlaşılıyor. Çünkü, film, yerleşik Sünni, çoğunluk, diyanet İslam anlayışına adeta savaş açıyor. Günümüz Türkiyesinde son derece cesaret isteyen  diyaloglar ve sahneler üst üste akın ediyor beyaz perdeye. Bu da AKP hükümetinin asla geçit vermeyeceği bir durumdur. Çünkü en büyük güçleri şu andaki dini anlayışın iktidarı, iktidarın da dini anlayışı sorgulamadan karşılıklı olarak birbirlerini beslemeleri, büyütmeleridir. 



***

Evet…İtirazım Var’da esaslı bir din, kapitalizm, sistem eleştirisi yapılıyor. Bu kadar çok konuda mesaj vermek bir film için risklidir aslında. Ancak son derece cesur çıkışı  seyircinin gönlünü fethetmeye yetiyor. Filmin oyuncu seçimi ve performansları ile diğer teknik özellikleri hakkında söz söyleyecek birikime sahip olmadığımı belirteyim, şu kadarını ekleyerek: Türkiye’den esaslı bir polisiye senaryonun çıkması ve bunun iyi bir kurguyla sunulması için galiba daha alınması gereken çok yol var. 

Son olarak…İmam Selman Bulut sıra dışı dedik ya…Film boyunca cep telefonu üzerinden gelen mesajlarla bilmediğimiz biriyle satranç oynuyor. Bir sahnede satranç için gelen mesajların” A” diye telefona kaydedildiğini görüyoruz.” A”’ın kim olduğuyla ilgili aklımıza en sıra dışı ihtimal geliyor, tövbe estağfurullah…
***

Filme, Eren Erdem ile başladık.Ali Rıza Demircan ile bitirelim. Sinema çıkışı  ne var ne yok diye internete göz atınca karşıma ilk çıkan haber İlahiyatçı Ali Rıza Demircan’ın açıklamaları oldu. Yolsuzluk yapmanın, rüşvet alıp vermenin,   günah, haram olduğu konusunda tek cümle etmeyen Demircan, yolsuzlukları, rüşveti hatta fuhuşu ortaya çıkaran tapelerle ilgili şöyle diyordu: “bu tapeleri dinleyip içeriklerine dair bir yargıya varmak haramdır. Sadece dinlemek bile haramdır.”


Ne diyelim...“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm”