Dünya

İSRAİL BİTTİ Mİ..?
Gerçek ne, sunulan ne?
Bize sunulan şu: “İsrail büyük bir hata yaptı. Tüm dünyada yalnız kaldı. İsrail, hükümeti baskılara dayanamaz, belki de istifa eder. İsrail basınında hükümete yönelik büyük tepki var. Tüm dünya İsrail’e karşı ayakta ve Türkiye’nin yanında.”

Peki, sunulan gerçek mi? Şu anda böyle bir dünyada mı yaşıyoruz, sahiden?

Somut bilgilerle bakalım

•Birleşmiş Milletler, NATO; AB gibi Türkiye’nin üyesi olduğu ya da olmaya çalıştığı hiçbir kurumdan İsrail’i kınama kararı çıkmamıştır…

•BM’den sadece başkanlık açıklaması yapılmış, onda da hem İsrail, hem de yardım gönüllüleri eleştirilmiş.

•Türkiye’nin stratejik ya da model ortağı olduğu söylenen ABD, İsrail’i kınamamış sadece olaydan üzüntü duyduğunu belirtmiştir.

•Geçelim, lideri konumuna yükseldiğimiz söylenen Ortadoğu’ya…İran, Suriye, Lübnan gibi halihazırda İsrail ile savaş durumunda olan ülkeler dışında, Irak, Suudi Arabistan, Mısır, Lübnan, Kuveyt, BAE, hatta Afrika’nın Müslüman ülkeleri, İsrail’i kınamamışlardır…

•Şimdi gelelim Türki Cumhuriyetlere: Kardeş Ülkeler dediğimiz Azerbaycan, Türkmenistan’ın yanı sıra, Kazakistan, Gürcistan, Kırgızistan gibi ülkeler de İsrail’i kınamamıştır…

•Hani, biz Yeni Osmanlıcılık oynuyoruz, ya…Geçelim diğer Osmanlı coğrafyasına yani Balkanlara…. Bosna Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Arnavutluk, Bulgaristan …Tek bir ülke bile İsrail’i kınamadı…

•Bir tek, kendi vatandaşları da gemide olduğu için Türkiye’den bağımsız olarak Yunanistan tepki verdi.

•Rusya, Çin, Japonya ve Hindistan gibi dünya politikasında ağırlığı olan ülkelerin hiç birinden yine tek bir kınama kararı gelmemişir.

Dikkat edin, İsrail ile ilişkileri gözden geçirme, yaptırım, v.s’den bahsetmiyoruz…Sadece bir sözel tepkiden, “kınama”da bahsediyoruz…Yani Türkiye’nin yaptığından..

Peki, buna rağmen nasıl oluyor da dünya İsrail’e karşı ayağa kalkmış oluyor…? İsrail, hukuku açıkça ihlal ettiği halde tek bir somut tepki görmemişir.

Bağırıp çağırma, manşetlerde çarpıtma, köşelerde eğip bükmeyi bir tarafa bırakırsak ortaya gün gibi çıkan somut geçek işte bu: Dünya, İsrail’e karşı yine sesini çıkarmamıştır.

Diyeceksiniz ki, dünya özellikle Arap kamuoyu bizden yana…

Doğru…

Ama bunun ne önemi var ki…

Eğer kamuoyunun düşüncesiyle bu topraklarda işler yürüseydi, yüzde 90’ı ABD karşıtı bir ülkede Amarikancı bir hükümet 8 yıl iktidarda kalamazdı…
 
Hakkı olmayanların, hakkı olanların hakkını gasp ettiği ...
İsrail, İşgal altında tuttuğu Filistin topraklarının çok ama çok küçük bir bölümünden çekiliyor..Bu geri çekilme İsrail’in “kasap” lakaplı aşırı radikal Başbakanı Şaron tarafından yapılıyor..Üstelik tamamen, İsrail devletinin çıkarına yapılan bir çekilme..

Ancak buna rağmen, aşırı sağçı ve dinci yahudiler ( düşünün bunlar Şaron’dan da radikal) işgal altındaki toprakları bırakmamak için direniyorlar..Hatta, bir kadın da bu durumu protesto etmek için kendini yaktı...

Düşünün..

İsrail vatandaşları, kendilerine ait olmayan topraklardan yine kendi devleti tarafından başka yerleşim birimlerinde toprak karşılığı nazikçe tahliye ediliyorlar..

Yani...

· Yüzyıllardır yaşadıkları evleri füzelerle başlarına yıkılmıyor..
· Buldozerler, içindeki eşyalar ve insanlarla birlikte evleri yerle bir etmiyor...
· Çocuklar, yaşlılar, kadınlar ayırt edilmeden işkenceden, aramadan tacizden geçirilmiyor...
· Toprakları, işleri, ellerinden alınmıyor..

Aynı görüşü paylaştıkları Şaron tarafından “ gelin başka yerde her türlü olanağı sağlayalım, orada yaşayın deniliyor? “..

Nazikçe..(Söz konusu olan Şaron olunca Nazik gibi bir kelimeyi kullanmak doğru olur mu? )

İsrail askerleri ilk kez direnen bir kitleye karşı top, tüfek, füze kullanmıyor...
Buldozer,tank , cop , biber gazı kullanmıyor..
Çünkü direnenler , hakkı olmayan bir malı işgal etmiş kendi vatandaşları..Yani direniş hakkı olmayanlar...

İşte İsrail –Filistin sorunu budur:

Hakkı olmayanların, hakkı olanların hakkını gasp ettiği ancak kendilerinde haklı olanlara her türlü zulmü yapma hakkı gördükleri bir sorun...

Bu çifte standart devam ettikçe de bu sorun böyle tekerleme gibi tekrarlanıp gidecek...

 
El Fetih’e karşı Hamas’ı bizim mahallenin sakinleri mi kurdu?
• Sivil Anayasa
• Trafik Canavarı
• Mahalle Baskısı

Bu üç kavramdan biri-trafik canavarı- çoktandır hayatımızda…
Sivil Anayasa ve Mahalle Baskısı kavramları ise 2007 yapımı…
Peki bu 3 kavramın birbiriyle ilintisi ne?
Anlam olarak tamamen farklılar…
Ortak yönleri ise şu: Uydurulmaları, kullanılmaları ve gördükleri işlevler açısından benzer bir seyir izlemeleri…
***
Yol bozuk araç devrilir: 10 ölü…Trafik canavarı yine can aldı başlığıyla haber yapılır…
Şoför hiçbir trafik kuralarına uymaz, hatta direksiyon başında uyur, suçlu yine canavar: Trafik Canavarı uykuda yakaladı: 15 ölü…

Böylece canavar ile korkutulan halkımız , tüm nefretini bu uyduruk , sanal kötülük kaynağına yöneltir. Gerçek canavarı unutur…

Gelelim bir başka Canavara: mahalle baskısı…

Yıllardır oturduğumuz, kasabını, bakkalını, teyzesini, ablasını, abisini, akıllısını, delisini neyse ne, her şeyini bildiğimiz o güzelim mahallemiz meğerse ne korkunç bir yermiş.
Öyle bir baskı yaparmış ki bu mahalle, hayatı yaşanmaz kılarmış.

***
• ABD önce Sovyetlere karşı yeşil kuşak projesini devreye sokar…Komünizme karşı dinciliği geliştirmek için kollarını sıvar. Türkiye’de 12 Eylül’ü yaptırır…Tüm kurum ve kuruluşları kapatır, dikensiz bir bahçede tarikatlara yol verir…

• 1990’larda Sovyetlerin yıkılmasıyla yeni bir aşamaya geçer..Medeniyetler çatışması tezini işler…Artık düşman radikal islamdır. Ama bu konkunç düşmana karşı bir de ılımlı İslam modelini yavaş yavaş ısıtır. Derken daha 1996 da bile Tayyip Erdoğan’ı Başbakan, Abdullah Gül’ü dışişleri bakanı yapmak için rapor hazırlar…

• Yetmez; Büyük Ortadoğu Projesini geliştirir…ABD’de 11 Eylül saldırıları olur. Önce Afganistan, sonra Irak işgal edilir…Türkiye’de ise AKP iktidarı için tüm koşullar oluşturulur..AKP, ABD ile birlikte Irak’a girmek için çırpınır.

• Ve…İkinci AKP iktidarı dönemi başlarken, Artık Amerikalılar açık açık Türkiye’den “Ilımlı (amerikancı) İslam Devleti diye bahsederler. Fethullah Gülen ABD ‘de ikamet edip, Irak kan gölüne dönerken birtek kelime ile bile ABD’yi eleştirmez..

• Derken ABD destekli dinci AKP iktidarı artık laik cumhuriyetin tüm kurumlarına karşı adeta savaş açıp, türbanı Çankaya Köşküne kadar çıkarır…

Tüm bunlar olurken görülmemiş desteği sunan basın, işin rengi değişmeye başlayınca suçluyu buldu: Mahalle…

Meğer tüm suç mahallede imiş…

Meğerse mahallede yaşayan Ahmet Amca, Ayşe Teyze, Ali Abi ne de tehlikeli kişilermiş…

Ne ABD, ne AB, ne Fethullahçılık, ne emperyalizm ile el ele tutuşmuş sermaye , ne Bush ne Rice…

Varsa, yoksa mahalle baskısı…

Ey…Şerif Mardin, Ertuğrul Özkök, Ergun Babahan, Şahin Alpay ve tayfası…

• Irak’ta 1 milyon sivili, yüz binlerce çocuğu bizim mahalle sakinleri mi öldürdü..?
• Sovyetlere karşı El Kaide’yi, Mısır’a ve Suriye’ye karşı Müslüman Kardeşleri, El Fetih’e karşı Hamas’ı bizim mahallenin ağabeyleri mi kurdu?

Ve..bir sözümüz de AKP’ye karşı olanlara:
Mahallemizdeki sorunları biz kendi içimizde çözeriz…

Sorun mahalle baskısı değil, Emperyalist baskıdır…

Bir kukla prototipi olarak SAAKAŞVİLİ
ABD-Rusya, AB, Çin, Japonya gibi küresel politikalara yön veren ülkelerin içinde bulunduğu krizleri, çatışmaları, açıklamak için sadece öznel faktörler yeterli değildir.

Bu durumu son Rus-Gürcü (aslında Rusya –ABD) savaşında da görmek mümkün.

Yani sorun sadece Saakaşvili’nin kumar oynayıp kaybetmesi değil.

Ancak, ABD’nin özellikle kriz bölgelerine müdahale için kullandığı ülkeler ve liderlerin proto-tipi olan Saakaşvili’nin kim olduğuna bakmakta fayda var.

KİM BU SAAKAŞVİLİ?
Askeri, ya da sivil…Bir ADB darbesi sonucu iktidara oturtulan tüm ABD işbirlikçisi liderler gibi ( Karzai, Yuşçenko, v.d) popüler rüzgarlar estirebiliyor.

Ağzı iyi laf yapıyor ama ölçüsüz ve patavatsız.

Yolsuzlukla mücadele, değişim, demokrasi, özgürlük vaadlerine son derece kirli ilişkileri eşlik ediyor.

Tecrübesiz. Çabuk gaza geliyor.

Saldırgan fakat korkak

Şimdi bu belirlemeler ışığında Mihail Saakaşvili’nin profiline bir daha göz atalım.

• 1967 doğumlu.
• 1994’te ABD Columbia Üniversitesi'nde hukuk yüksek lisansı yapıyor. Tüm temel derslerdeki başarısızlığına rağmen George Washington Üniversitesi'nde "hukuk doktoru" oluyor.
• New York’ta bir ABD hukuk şirketinde çalışıyor.

Kafası, kalbi, ilişkileri, kariyeri tamamen ABD’ye bağlandıktan sonra Gürcistan’a gönderiliyor. ABD’de parlak (!) bir eğitim gören, genç yakışıklı , gelecek vaad eden bir Gürcü olarak Adalet bakanı oluyor.

Gizli, kapaklı işler çevirmekle meşhur Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün yapımcılığında “Turuncu Devrim”in lideri olarak Gürcistan’ın başına getiriliyor. (veya başına bela ediliyor? )

Saldırgan ve patavatsız dedik ya…Hemen misyonu gereği (kafkasya’da ABD çıkarları doğrultusunda savaş çıkarmak) şu açıklamayı yapıyor: "Rusya ile yakın zamanda savaşa girebiliriz, halkımızın hazırlıklı olması için bir söyleyeyim dedim."

Halkını savaşa hazırlamakla meşgulken bir yandan da “demokrasi “ şampiyonluğunu da elden bırakmıyor. Bakın Gürcistan ziyareti sırasında ABD Başkanı Bush’u nasıl takdim ediyor: "demokrasi ve özgürlük kahramanı"

Bu utanç verici yağcılığa Bush bile gülüp geçmiştir, muhtemelen…

İçi kof, ancak ABD’de cilalanmış tüm benzerleri gibi kısa sürede foyası ortaya çıkıyor…

Yolsuzlukları bitirmek vaadiyle gelirken ABD’den maaş aldığı resmen ortaya çıkıyor.

En yakın arkadaşlarından birini öldürmekle suçlanacak kadar kirli ilişkiler içine giriyor.

İşte, bu suni lidercik halk desteğini yavaş yavaş kaybederken ABD’nin elinde iyice kuklaya dönüşüyor. Sonuçta ülkesinin ve kendisinin geleceği pahasına kumara oturuyor.
Yolsuzluklara bulanmış kirli elleri mahkum çünkü buna…

Haa..bir de korkak demiştik…Basının karşısında kahramanlık masalları okuduğu sırada Rus uçakları geliyor korkusuyla bir kaçışı vardı ki tutmayın gitsin.

Kuklası olduğu ABD, lütfen izin verdi de Irak’a ABD’nin yanında savaşsın diye gönderdiği askerlerini Ruslara karşı savaşa sürmek için geri getirebildi…

İşte genç, yakışıklı, karizmatik liderin (!) Gürcistan’a biçtiği rol: Ya Irak’ta ya da Osetya’da ama mutlaka ABD’nin çıkarına savaşmak.