2 Şubat 2013 Cumartesi

VELİLİKLE DELİLİK ARASINDA BİR HİÇ: NEYZEN TEVFİK


Felsefemdir kitab-ı imânım,
Taparım kendi rûhumun sesine.
Secde eyler hâkikatim her ân,
Kalbimin âteş-i mukaddesine.


Akıl Hastanesi’nde bir Deli, Meyhane’de bir Veli, mezhepte Bektaşi, Dergahta Mevlevi, Abdülhamit’e karşı bir küfürbaz, Atatürk’ün sofrasında bir Diyojen.  Sokaklarda kimsesiz bir çocuk, han odasında bir derbeder. Crotona’da  Pisagor, Kahire’de Kaygusuz Abdal. Pir yolunda talip zor yolunda anarşist


Bu yazıda Neyzen Tevfik’i anlatmaya çalışacağız ama bilelim ki bunu başaramayacağız. Anlatılamayan adamı anlatamadığımız için kendimizi başarılı sayacağız.


Özdemir Asaf’ın deyimiyle

“Bütün metrelerin ve santimlerin,  bütün kiloların ve gramların,  bütün rakıların  ürktüğü adam”


Sadrazam Talat Paşa, bir gün Neyzen Tevfik'e devlet dairelerinin birinde katiplik önerir. Neyzen Tevfik: “Katip olacağım da ne olacak?” diye sorar. Teşekkür beklerken böyle bir soru ile karşılaşınca şaşıran Talat Paşa, memurluk katlarını alttan üste sıralar: “Önce şu, sonra bu...”
Neyzen'in hala hoşnut olmadığını sezince de, şöyle sürdürür: “Daha sonra vekil, nazır, kim bilir belki de sadrazam...” Neyzen'in yanıtı yine bir soru olur: “Ya sonra ?”
Talat Paşa, bir an duraksar, "sonrası" padişahlıktır çünkü. İster istemez: “Hiç !” der. Bu yanıt karşısında güler ve şöyle der Neyzen Tevfik: “Ben bugün de "hiç"im! Sonu "hiç" olduktan sonra, onca zahmete katlanmaya ne gerek var ?”



19’ncu yüzyılın sonu ile 20’nci yüzyılın ilk yarısına denk gelen 74 yıllık bir yaşamı bir kent dervişi olarak yaşayan bu derbeder kimdi? Nereden gelip nereye gidiyordu..? Hangi duraklarda durmuş, kimlerle yürümüştü.? 

Asıl adı Tevfik Kolaylı olan Neyzen Tevfik 1879’da Bodrum’da dünyaya geldi. 13 yaşında babasının görevi nedeniyle İzmir’in Urla ilçesine taşındı.19 yaşında İstanbul’a geldi. 23 yaşında Mısır’a gitti. 29 yaşında tekrar İzmir’e döndü. Ardından da yine yolu İstanbul’a düştü. Yaşamını yitirdiği 28 Ocak 1953 yılına kadar hayatı çoğunlukla İstanbul’da geçti.


Hiç, Hiççilik felsefesi, Melametilik, Kalenderilik  geleneği Neyzen Tevfik’in yaşamına, eserlerine  damgasını vuran en belirgin özelliktir. Üzerinde “Hiç” yazan kolyeyi sürekli boynunda taşırken Ney’i dudağından, Mey’i elinden düşürmedi.


Neyzen Tevfik şimşek gibi çakan hiciv eserleri, duman gibi içimize çöken Ney’i ile yaşamını Alevi, Bektaşi, Mevlevi tasavvufundan damıttığı birikimlerle adeta nakış nakış işlemişti. Kendini yeniden doğurup var etmişti. Melamet hırkasını giyip Hiç’e varmıştı. Bir Hiç olarak çok şey yapmıştı.


Hiç’leşmeye doğru yürürken uğradığı duraklarda Ney ve  Mey vardı.

Neyzen’in NEY’İ: Neyzen Tevfik daha çocukken Bodrum'daki bir kahvede gezici dervişlerle karşılaşmıştı. Onların üflediği Ney daha o yaşta Neyzen’in içine işlemişti. “Bektaşilikte evren seslerin toplamından oluşur. Ney sesi mistik ve tasavvufi çoğaltmaya yatkındır. Yaşama akan bir sestir, Ney’deki…”


“Bir ot idin, kamış oldun, ney oldun. feryadına karşılık hey hey oldun
Su, kök, filiz, asma, üzüm, mey oldun. Her katreni bana umman edersin.”


Neyzen’in MEY’İ: Neyzen Tevfik’in yaşamında Mey yani içki hem gerçek anlamıyla hem de tasavvuftaki mecazi anlamıyla vardır. Yani, aşk ve şevk halinde olma. Mey’in tasavvuftaki anlamlarından biri bilgidir. “Öyle bir bilgi ki insanı vecd durumuna getirir. Sıvı akıldır Mey. Meyhanede tanrı ile bir aşk ilişkisi yaşarsın. Beden dem olduğunda (MEY) ruhlar uyanır, ses olur..(NEY) “


 
Neyzen’in HIRKASI:Neyzen Tevfik felsefi olarak Melametilik geleneğine bağlıdır. Yani melanet hırkası giymiştir. "Melametilikte örgütlülük, toplu eylem ve söylem yoktur. Bireysel  başkaldırı esas alınır. Heirhangi bir toplum, devlet, örgütlülük , otoritenin önerdiği giysinin giyilmemesini, bunun yerine Melamet Hırkası’nın giyilmesini salık verir. “Kınayanların kınamasından korkmayacaksın. İçinden gelen şeyi herhangi bir sansüre tabi tutmadan söyleyeceksin. “


Ben melamet hırkasını kendim giydim eğnime
Ar ü namus şişesini   taşa çaldım kime ne


Neyzen’in BEKTAŞİLİĞİ:  Neyzen Tevfik kent Bektaşilğine bağlıdır. İzmir’de, İstanbul’da Bektaşi tekkelerinde kalmıştır. Bektaşiliğin beş önemli üniversitelerinden biri Kahire’de Mukaddime Tepesi’ndeki Kaygusuz Abdal Dergahı’dır. Neyzen de Mısır yıllarında Bektaşiliği iyice içselleştirmiştir. Bektaşilikteki metafizik tanrıya eleştiri ve ödünsüz tartışma geleneği  Neyzen Tevfik’i Hiçliğe yöneltirken aynı zamanda hiciv sanatındaki ustalığına da etki yapmıştır. Bektaşilikte bağlamanın önemi, söz ile sesin  birbirinin öğretmeni kabul edilmesi de Neyzen Tevfik’in “Ney” yüklediği anlamı pekiştirmiştir.


Meşrebim Mollayi Rumi, mezhebim Bektaşi’dir.
Ta ezelden yandı dilde bu çerağ-ı manevi


Neyzen’in DELİLİĞİ: 1940'lardan itibaren ölene kadar sık sık Bakırköy Akıl Hastanesi'nde  kaldı. Hastane’nin 21 no'lu koğuşu Neyzen’e ayrılmıştı. Bu koğuşu bir çalışma odası gibi kullanarak üretmeye devam etti. Tasavvufta delilik özel bir meziyettir. Gerçek, hakikat, marifet ancak delilik halinde yakalanabilen bir olgudur. Sen yeni bir bilgi edindiğinde bilgi içerek heyecanlanıyorsan kan hareketin hızlanır. Isıtıcı aracın olan kalbin çalışır, ısı yükselir, gönül suyu buharlaşır. Su iken kontrol edebilirsin ancak buhar durumunda kontrol edemezsin kendi üzerindeki denetimi yitirirsin. Bu delilik halidir.


Neyzen’in HİCVİ: “Hiç”liğe bağlı olan Neyzen her türlü sisteme,. Örgütlülüğe, devlete, otoriteye karşı durmuştur. Ancak, otoriter yobazlığa karşı olduğu için Atatürk’e ve laik Cumhuriyete destek vermiştir.  İçinden geldiği gibi etkili hiciv şiirleri yazmıştır. Bu nedenle hakkında tutuklama kararları çıkmış, hapishanede yatmış hatta bir ara gıyabında idama mahkum edilmiştir. Nef'i ile birlikte hiciv edebiyatının en önemli ismi olan Şair Eşref Neyzen’in hocası sayılır. Mısır’da Şair Eşref ile birlikte kalmıştır. “Hiciv, bozuk düzende doğruyu ihbar etme sanatıdır.


 

Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus! dediler...
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
"Bizdeki kayda göre, şimdi o meb'us!" dediler...


Neyzen’in ESERLERİ: Neyzen Tevfik’in iki yayınlanmış kitabı vardır. Bunlardan biri Azab-ı Mukaddes, Diğeri ise Hiç’tir.İnsana benzemeyen tanrıyı inkar edeceksin. Ortaya çıkan boşluğu insanla dolduracaksın. Tanrıyı içine alacaksın. İçindeki tanrı artık senin vicdanındır. Senin canındır., senin gibi acı çeker. Acıların toplamıdır. Aşk yolunda yani tanrı yolunda yürürken çekeceğin acı seni terbiye eden temel öğretmendir. Hiç, görünmeyen yanımızdır. Batıni ve iç yanımızdır. Gönül ve vicdan yanımızdır. Hiç yanımızdır. Bir vicdandır. Kendini kendi gönlünden yenden doğurtman gerekiyor.bunun için de önce yok olman gerekir. “


Neyzen'in ÖLÜMÜ: Neyzen Tevfik 28 Ocak 1953'te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Tasavvuftaki söylemiyle hakka yürüdü. Cenaze töreni O’na yakışır şekilde yapıldı. Profesöründen, işçiye, memurundan sokak çocuklarına, üst düzey bürokratından ev kadınına her kesimden İstanbullular cenaze namazında saf tutmuştu. Kartal Mezarlığı’ndaki kabrinin mezar taşında şöyle yazıyor:


Sen Surete bakmakla hüküm verme sakın, gel sireti gör
Hakkı temaşa ediyor, hep Neyzen’i sarhoş görüyorsan ne çıkar
Meyhanede bak kabeyi inşa ediyor


Tasavvuftaki Kabe, Arabistan’daki Kabe değildir. Gönül’dür Kabe…İnsan kıbledir, gönül Kabe’dir.”


Neyzen bize bir dünya bıraktı. Sokaklarında eyvallah etmeden dolaşabileceğimiz, meyhanelerinde tanrıyla kelam edeceğimiz, şanın şöhretin, sınıfların, üstünlüklerin, varlıklı olmayla yoksulluğun olmadığı estetik bir dünya… Neyin  sesiyle uyanmış, meyin sıvısıyla yıkanmış bir cennet…


Görünmeyen yanımızın ermişi ve bir  Kent Dervişi. Şair, besteci, tiyatrocu, oyuncu. Her şey ve Hiç: Neyzen Tevfik



NOT: Yazının “renkli "  kısımları Yazar Esat Korkmaz ile Neyzen üzerine yaptığım söyleşiden alınmıştır.