İstanbul

BU NASIL SEVDA: "Yedi tepe ( 7 Gökdelen) üstünde zaman bir gergef işler mi?
Her fırsatta “İstanbul Benim Sevdam” diyen, çıkardığı şiir kasetinde Necip Fazıl’ın “Canım İstanbul” şiirini okuyan, Boğaz görüntüleriyle bir de bu şiire klip çeken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şimdi Haydarpaşa’nın ölüm fermanına imza mı atacak. ?

Tarihi Haydarpaşa Garı ile limanı ve çevresini de içine alan 1.000.000 m²’lik kamusal alan “Dünya Ticaret Merkezi ve Kruvaziyer Liman” adı altında yapılaşmaya açılıyor. Proje gerçekleşirse, Haydarpaşa artık tarihe karışacak..

Konunun ayrıntılarına geçmeden önce bazı hatırlatmalar yapmakta fayda var..

GÜÇLÜ BİR SİMGE
Haydarpaşa İstanbul’un en güzel simgelerinden biridir. Bu simge o kadar güçlüdür ki, yolu hiç İstanbul’a düşmemiş olanlar bile Haydarpaşa’yı bilir, filmlere, romanlara, şiirlere konu olan Haydarpaşa imgesi ile karşılaşır.

Haydarpaşa, kadim İstanbullu olanların yanı sıra özellikle Anadolu’dan büyük kente göçün işlendiği Türk filmlerinin değişmez başlangıç mekanı olmasından dolayı, umuda yolculuğa çıkan yoksul Anadolu insanı için de duygusal bir mekandır. İstanbul'dan Anadolu'ya, hatta daha da doğuya giden askerlerin, işçilerin, tüccarların, yolculuklara başladığı, sevdiklerinden ayrıldığı mekandır. Aynı zamanda uzun yolculukların sona erdiği, kavuşmanın gerçekleştiği mekandır da, Haydarpaşa... Bu yönüyle Haydarpaşa yüzyılın başından bu yana bu topraklarda yaşayanların belleğine bir şekilde kazınmış, hatıra dolu güçlü bir simgedir...

MİMARİSİ MUHTEŞEM
Gar, özellikle binasının mimari özellikleriyle de muhteşem bir sanat eseri... Denize çakılan 1100 ahşap kazığın üzerine oturtulmuş olan Gar binası, Orta Avrupa Barok, Alman Rönesans ve Neo-Klasik mimarî örneklerinden izler barındırıyor. Binanın çatısı ahşap olup Alman mimarisinde çok kullanılan dik çatı şeklindedir. Güney cephesinin çatı hizasında yer alan barok düzenli alınlıkta büyük bir saat yer alır. Tekerlekli kartal kanadı ile süslü olan saatin kadranı, Alman Demiryolları'nın simgesi olarak bilinir. Bu motif, daha sonraları ölçümlenerek Türk Demiryolları'nın da simgesi olarak kabul edilmiş.

BAĞDAT-İSTANBUL
1908’den beri hizmet veren Haydarpaşa, Osmanlı'nın modernleşmesinde önemli bir kilometre taşı olan Anadolu-Bağdat Demiryolu'nun da başlangıç noktasıdır. Doğunun en eski ve en büyük merkezleri olan İstanbul ve Bağdat’ı birbirine bağlayan bu yolun batı ucunda 100 yıldır Haydarpaşa var. Bu hattın doğu ucundaki Bağdat, bugün işgal altında ve yağmalanmış durumda. Eğer güçlü şekilde karşı çıkılmazsa, Haydarpaşa’da tarihe karışacak...

ÇELİŞKİLERLE DOLU KARARLAR
Şimdi gelelim asıl meseleye... Efendim, hükümet Haydarpaşa Garı’nın uluslararası sermayeye satmak istiyor. Proje gerçekleşirse "Dünya Ticaret Merkezi ve Kruvaziyer Liman" adı altında yapılaşmaya açılacak olana alanda 7 adet gökdelen dikilecek. Et Balık Kurumu'ndan Harem'e kadar olan 4 milyon m²’lik alana da beton perde çekilmek isteniyor..

Tüm bunlar yapılmak istenirken, aynen Bergama’da olduğu gibi tüm hukuk kuralları adeta yok sayılıyor. Devreye özel olarak çıkarılan yasalar sokuluyor...

17.09.2004 tarihli ve 5234 sayılı yasanın geçici 5. maddesi (Haydarpaşa yasası) ile, tüm yetki Bayındırlık Bakanlığı'na veriliyor. İstanbul Büyükşehir belediyesi ile ilçe belediyeleri ve İstanbul halkı devre dışı bırakılıyor..
Hükümet bir taraftan Yerel Yönetimler Yasası ile belediyelerin yetkilerini genişletirken, belediye sınırlarını kent merkezi dışına çıkarırken, Haydarpaşa söz konusu olduğunda tamamen yerel güçleri devre dışı bırakan kararlar alıyor..

Yani, sadece Kadıköy ve Üsküdar değil, tüm boğazın silüetini değiştirecek, sahil şeridini İstanbullulara kapatacak olan bu karara taraf olması gereken tüm kesimler devre dışı bırakılmış durumda...

BU NASIL SEVDA?
Her fırsatta “İstanbul benim sevdam” diyen, çıkardığı şiir kasetinde Necip Fazıl’ın “Canım İstanbul” şiirini okuyan, boğaz görüntüleriyle bir de bu şiire klip çeken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şimdi Haydarpaşa’nın ölüm fermanına imza mı atacak?

Ve... İçli içli okuduğu Necip Fazıl’ın şiirindeki şu dizeleri bir daha nasıl okuyacak:

"Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıkoy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şoyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul… "


İkitelli Masalı'nın sonu...
İstanbul’da selin vurduğu alanlarda cesetlerin çıktığı sıralarda bir yandan da bir çok kişi mağazalardan , fabrikalardan taşan eşyayı yağmalıyordu. Ancak bu utanç veren yağma sadece sel sonrası değildi. İkitelli, basın Ekspres yolu, Silivri, Çatalca selin vurduğu bölgeler son 30 yıl içinde büyük bir yağmaya uğradı.

Yani yağmanın büyüğü sel sonrası değil sel öncesi yapılmıştı.

NEOLİBERALİZM VE İKİTELLİ MASALI…
1983 yılında Özal’ın iktidara gelmesiyle birlikte estirilen neoliberal politikalar bir çok alanda olduğu gibi büyük kentlerde de cilalanarak halka sunuldu.

Bağ, bahçe, tarla olan İkitelli Bölgesi de bu dönemde yağmaya açıldı. Tekstil fabrikaları, sanayi siteleri, medya plazaları derken, ortaya artık parlatılmış “ikitelli” kavramı çıkmıştı.

Babı Ali bitmiş bu parlak rüyalara önce medya kapılmıştı.

Özal, E-6 otobanında hız denemeleri yapıyor, basın ekspres yolu Türkiye’yi Avrupa’ya bağlıyordu.

Ancak, Özal rüyasının sona ermesiyle neoliberalizmi ve Özalcılığı baş tacı edenler de birer birer terk etmek zorunda kaldı İkitelli’yi…

Sabah Gazetesi önce su baskınına uğradı sonra da batağa girerek İkitelli’yi terk etti. Sonra Uzanlar…(aydın doğanın halini de bugünlerde görüyorsunuz…)

İşte, İkitelli ve çevresinde acımasız kent yağması bu basının gözleri önünde yapıldı.

Tayyip Erdoğan, Ali Müfit Gürtuna ve Kadir Topbaş döneminde de devam etti yağma...

Şimdi, "İkitelli Basını" sel sonrası yağma haberlerini “dehşet” “utanç” başlıklarıyla veriyor…

Sel öncesi yağmaya hala gözlerini yumarak…