1 Nisan 2014 Salı

Kime Oy Vereceğiz?

Sokakta, evde, işte…Yani hayatın içinde, “kime oy verelim “ diye o kadar çok muhabbet oluyor ki bir kısmını bu köşeye taşımak istedim. 

 “Ben CHP’li değilim, ama bu seçimde Sarıgül’e  oy vereceğim yeter ki Tayyip gitsin:” Haklısın. Yabana atılacak bir gerekçe değil. Başımızda öyle bir hükümet var ki Recep Tayyip öyle bir nefret ettiriyor ki kendisinden,  Sarıgül bile Çaregül oluveriyor. 

“Ben sosyalistim. Ama oyların bölünmesini istemiyorum. Bu nedenle içim kan ağlasa da Sarıgül’e oy vereceğim:” Sen de az tuhaf değilsin yani. Bu mantığa göre sosyalist olmayan bir partiye oy veren bir sosyalist olarak ömrün geçecek. Neyse,  hadi sen de haklısın diyelim . Yalnız yanına  mide ilacını al. Mührü Sarıgül’e basmadan önce “cemaate zulüm yapılıyor” açıklamasını hatırlarsan at bi mide koruyucu, rahatlatır. 

“Aslında gönlüm Sırrı’dan yana ama O da Abdullah Öcalan ile çok içli dışlı:” Bu durumda gönlün niye Sırrı’dan yana anlamadım.Sen Sırrı’yı tanırken O, Öcalan düşmanı mıydı? Ayrıca ne yapacaktı Sırrı Süreyya,  BDP’li, HDP’li olup Abdullah Öcalan’a düşman mı olacaktı. Kürt sorunu barış yoluyla çözülmesin, Abdullah Öcalan ile görüşmeyelim mi diyecekti. 

“Ben Ulusalcıyım. Birinci tehdit mafya tarikat, gladyo iktidarının yıkılması. Haçlı irtica Türkiye’yi bölüyor. CHP; MHP; Atlantik ve Fethullah ittifak halinde. Oyum İşçi Partisi’ne:” İşçi Partiliysen,  İşçi Partisi’ne oy ver, sözümüz yok. Ama bu seçimde mutlaka AKP devrilmeli diyorsan ki diyorsun, o zaman bu İP ile zor. Kaldı ki daha birkaç ay önce CHP ve MHP’ye ittifak çağrısı yapıyordun. Bu iki parti o zaman Atlantik cephesinde değildi de şimdi mi geçtiler o cepheye. Yüzde 1 oyla milli hükümeti nasıl kuracaksın? 

“Aslında CHP’ye oy verebilirdim. Ama CHP sağa kaydı. Sandığa gitmeyi düşünmüyorum:”  Sandığa gitmeyince CHP sola mı kayacak. CHP sağa kaymışsa sen sola kay. Git TKP’ye,ÖDP’ye oy ver. Fazla değil, TKP,  ÖDP  yüzde 2 oy alsın CHP bir daha asla sağa kaymaz, kayamaz. 

“Ben CHP’liyim ama Sarıgül’ü sevmem. Bu nedenle Sarıgül’e oy vermeyeceğim:” İşte sosyolojisine kurban olduğum bu güzel yurdumun en müstesna kişiliği sensin canım kardeşim. Değişiksin. Anlaşılmazsın. Aydın Ayaydın’ın, Sinan Aygün’ün, Mehmet Haberal’ın olduğu partiye oy verdin. Üstelik de CHP’lisin ama Sarıgül’e oy vermiyorsun. Sanki Sarıgül CHP’nin değil  TKP’nin, ÖDP’nin adayı da partiye yakıştıramıyorsun.  Dedim ya değişiksin. 

“CHP benim  desteklediğim, sevdiğim kişiyi  aday yapmadı. Çok kırıldım. İnadına gidip AKP’ye ya da MHP’ye oy vereceğim:” AKP veya MHP  senin istediğin kişiyi mi aday yaptı. CHP senin istediğin kişiyi aday yapsaydı muhtemelen bu sefer başkaları kırılacaktı. Bütün partililerin gidip canı gönülden CHP’ye oy vermesi için 20 kişiyi birden mi aday yapmak gerekir? 

“Ben örgütlüyüm. Düşüncesini benimsediğim bir parti var. Oy oranı ne olursa olsun. Gidip o partiye oy vereceğim:” İşte en saygı duyduğum kişi sensin. Ne denir ki örgütlüsün, çalışıyorsun, mücadele ediyorsun. Daha ne olsun. Gönül rahatlığıyla partine evet mührünü bas geç. Kimsenin sana tatava yapmaya hakkı yok. Yalnız, seçim sonuçlarını görünce “bu halktan adam olmaz” veya “sol neden iktidar olamıyor” diye sen de tatava yapma. 

“Ben DSP’liyim. DSP adayına oy vereceğim:” Sen gerçekten var mısın, hala yaşıyor musun? 

“Ben seçimleri boykot ediyorum:”  Güzel, eylem adamısın. Peki bundan kimsenin haberi var mı? 

“Oy verecek parti yok:” Aşırı sağdan, aşırı sola tüm renklerde, düşüncelerde 50 parti var. Ama sen oy verecek parti bulamıyorsun. Bu durumda “kur partini, geç başına” demek dışında söylenecek sözümüz yok, diyeceğim ama sen bu mükemmeliyetçilikle kendi kurduğun partiye de beğenmesizsin. 



Bu yazı 26 Mart Çarşamba günü KARŞI Gazetesi'nde yayınlanmıştır. 

Topbaş'ın dişleri

Bir anda, her metrede bir karşıma çıkınca, korktum. Sağa bakıyorum, sola bakıyorum, yukarı bakıyorum, aşağı bakıyorum. Hep aynı görüntü: Sırıtmayla gülümseme aralığında bir yüz ifadesi. Başında kask, burun ve göz çizgileriyle iyice müşfik bir havaya bürünmeye çalışan, maviş gözleriyle sevimlilik pozuna giren bir abi, "Kadir Abi".
Peki, ben neden korktum bu abiden? 
Korkumun nedenini anlatacağım ancak önce size reklam panolarına basılan "Kadir Abi"nin arka yüzündeki Kadir Topbaş'tan biraz söz etmek istiyorum. 

Rant baronu
Kaskını çıkarmış, gülümsemesini bırakmış Kadir Topbaş kim bakalım?..
Metrobüs alımında 65 trilyonluk yolsuzluk yapmak. İddiaların taşındığı mahkemeye bir kez olsun katılmamak. 
Önce işi vermek, sonra da göstermelik ihale açmak (ki Mehmet Bekaroğlu iddialarla ilgili görüntüleri yayımlamıştı).
Başbakan'ın oğluna ait olduğu ileri sürülen özel şirket adına iş takibi yapmak (Recep Tayyip'in ses kayıtlarında var). 
En az 1 milyar dolarlık park, yol, alanı olan arsayı hükümete yakın bir hastane zincirine,  beşte bir fiyatla, 210 milyon dolara peşkeş çekmek. 
Daha ne iddialar, neler neler…
Cami arsasını rezidans yapmak üzere imara açmak mı dersiniz, boğazdaki tarihi yapıyı yakınlarına peşkeş çekmek mi dersiniz…
Kadir Topbaş, tüm bu iddiaların hiçbirine doyurucu, ikna edici bir yanıt veremedi, veremiyor. 

Kaynağı belirsiz malvarlığı
Suyu bedava yaptı diye belediye başkanının görevden alındığı bir ülkede tüm bu yolsuzluk iddialarının muhatabı olan bir belediye başkanına "malvarlığın nedir" diye basit bir soruyu bile soran yok. 
60 trilyon değerinde 21  gayrimenkul, 16 şubeli Saray Muhallebicisi,  bankalarda veya evinde bulunan nakit para, mücevher, hediyelerin değeri nedir bilinmiyor bile…
Hadi bu Kadir Tobaş'ın kişisel parası diyelim ve geçelim. 
Bir de Topbaş'ın hesapsız kitapsız harcadığı bizim paramız var. Yani İBB'nin bütçesi. 
 
Yıllık bütçe tamı tamına 25 katrilyon. 18 bakanlığın bütçesinden daha fazla. 
Ama gelin görün ki yıllık 25 katrilyon para harcayan bu yönetim, 20 yılda sadece 68 kilometre metro yapmış. Bu büyük fiyaskonun üstünü örtmek için de "Her yere metro, her yerde metro" diye Gezi'den arakladığı sloganı yazıp, sırıtık fotoğraflarıyla her yere astırıyor. 
Geçen gün Karşı'da Serdar Akinan da yazmıştı. 
İstanbul'da  metronun ulaşımdaki payı yüzde 19. Bu oran Tokyo'da 96, Paris'te 87, Moskova'da 77.
İşte reklam panolarındaki "Sevimli Abi" pozunun altına gizlenen yüz bu. Halkımızın "Çalıyor ama çalışıyor" veciz sözünü bile boşa çıkarıyor. 

Gezi'nin sorumlusu
Her şeyi bir yana bırakalım…
Polisin onlarca gencin kafasını gözünü yardığı, 14 yaşındaki Berkin Elvan'ı katlettiği Gezi Parkı Direnişi'nin yaşandığı bir kentin belediye başkanı,  hala nasıl aday olabiliyor?.. Tamamen sorumluluk alanında olan bir nedenle bu ülke tarihinin en büyük ayaklanması yaşanmış,  adam İstanbul'a gelen Fransız bir turist kadar bile ilgilenmedi olaylarla. 
Bu tuhaf durumdan daha da tuhaf olan,  ana muhalefetin belediye başkan adayının Kadir Topbaş'ın bu "baron" kişiliğini seçim sürecine taşımaması. Tek bir yolsuzluğu bile gündeme getirmemesi. İnsan böyle bir Kadir Topbaş'ı bulmuş, normalde paçavraya çevirir ya… Ama ne yapıyor Sarıgül? "Rant Baronu"nun imaj çalışmasına destek verircesine "Kadir Abi, Kadir Abi" diye kekeleyip duruyor. 

***

Bizi yiyecek 
Şimdi başa, neden korktuğuma dönelim. 
Adam çelik gibi sağlam protez dişlerini yan yana sıralamış. Ucunu sivriltip kırpık bıyıklarının altından sarkıtmış. İstanbul'da artık arsa, arazi, yeşil alan, dere-tepe kalmadı. Ama bu dişler de Saray Muhallebicisi'nin sütlacıyla yetinecek gibi durmuyorlar. Adam açmış ağzını, iştahla bize bakıyor. Hazırlıklarını yapmış, seçilirse üçüncü döneminde artık bizi yiyecek. Korkum bundan. 
Bir başka korkum da sakın Sarıgül'ün de dişleri protez olmasın? 


Bu yazı 28 Mart 2014 Cuma günü KARŞI Gazetesi'nde yayınlanmıştır.