Hüseyin Aygün ve Birgül Ayman Güler’in açıklamalarıyla bir kez daha alevlenen
CHP’deki tartışma başlamadan önce, Merdan Yanardağ’ın “Kadro Hareketi” adlı
kitabını yeni bitirmiştim.
“Dünya’da ve Türkiye’de Ulusçu Sol ve Üçüncü Yol Arayışlarının İdeolojik
Kaynakları”alt başlığıyla yayınlanan kitap, bu alanda yapılmış en kapsamlı
çalışma. CHP’deki tartışmayla birlikte adeta havada uçuşan “ulusalcılık”
“milliyetçilik” “millet” “milliyet” “tek parti” gibi kavramları, Yanardağ’ın
titiz çalışmasının sunduğu bilgiler eşliğinde anlamlandırmak hakikaten ufuk
açıcı oldu.
“Kadro Hareketi”ni bitirir bitirmez elime Metin Çınar’ın “Anadoluculuk
ve Tek Parti CHP’de Sağ Kanat” adlı kitabı geçti. Çınar’ın kitabı da tek parti
CHP’nin bambaşka bir yönüne vurgu yapıyordu. Ve ortaya şu çıkıyordu: “Tek Parti
CHP” son yıllarda bize sunulduğu gibi tek düşüncenin hakim olduğu donmuş bir
ideolojiye sahip değil. 1920’lerden başlayarak çok partili sisteme geçilen
1946’lara kadar CHP, bir çok evreden
geçmiş, değişik fikirler parti içinde yer almış ve partinin liderleri Mustafa
Kemal Atatürk ve İsmet İnönü iç ve dış dengeleri gözeterek partinin hem düşünce
yapısını hem de kadrolarını bir denge içinde tutmuşlardır.
Ancak günümüzdeki tartışmalara baktığımızda öncelikle CHP içindeki
ulusalcılarla -liberallerin “tek parti” dönemini tarihsel ve siyasal
gerçeklerden uzak ele aldıklarını görüyoruz. Ulusalcılar, CHP’nin kurulduğu
günden bu yana adeta tek bir düşünceye sahip, tamamen homojen yapıda bir partiymiş
gibi algı yaratırken , ulusalcılara karşı olan partinin “liberal veya
özgürlükçü sol” diye nitelenen kanadı ise
CHP’nin genlerindeki bağımsızlıkçı, ulusalcı, anti emperyalist özellikleri çok hafife alıyor gibiler.
Partinin içi böyle olunca dışında mevzilenen ve partiyi “ligh akp”ye
dönüştürmek isteyen “muhafazakar - liberal birlikteliği” hemen harekete
geçiyor. Kavramları kriminale ederek demokratik tartışma ortamını
zehirliyorlar. Ulusalcılık, Cumhuriyetçilik “suç” kapsamında ele alınıyor, statüko “tek parti
faşizmi” gibi söylemlerle ortam boğuluyor. Halbuki yüz yılı aşkın bir süredir
bu topraklarda bu tartışmalar yapılıyor. Bu kavramlar da daha yeni ortaya
atılan, liberallerin de ulusalcıların
da istediği gibi içini dolduracağı
kavramlar değildir.
İşte bu yazıda güncel durumunu aktardığımız bu tartışmayı Metin Çınar’ın
yeni yayınlanan “Anadoluculuk ve Tek Parti CHP’de Sağ Kanat”adlı kitabı
çerçevesinde tarihsel kökleriyle ele alacağız. Çınar kitabında bir yandan Osmanlının
son döneminden başlayarak tartışılan Türkçülük, milliyetçilik, millet, vatan,
ulus gibi kavramları öte yandan da tek parti CHP’de Anadolucular olarak adlandırılan kanadı ve düşünce
yapısını akademik değerde bir araştırma ve incelemeyle sunuyor bize…
***
Bu topraklar 20’nci yüzyıla çok önemli tartışmalarla başladı. Yusuf
Akçora’nın formüle ettiği “Üç Tarz-ı Siyaset” (Osmanlıcılık, Pan İslamizm, Türkçülük) liberalinden,
Türkçüsüne, İttihatçısından Kemalistine , Anadolucusundan, Sosyalistine ülkenin
aydın, yazar, siyasetçi ve gazetecileri tarafından uzun yıllar kıyasıya
tartışıldı.
1900’lerden itibaren yükselen siyasi hareketler ve düşünceler içinde kısmen
arka planda kalmış “Anadoluculuğu” ele alan Metin Çınar kitabın başında bu düşüncenin kaynakları ve
tarihsel arka planını özetliyor. Anadolucu fikirlerin Turancılık, Türkçülük, İslamcılık
fikirleriyle kesiştiği ve ayrıldığı yanları aktaran yazar, Anadoluculuğu asıl
olarak Anadolu, Dikmen, Dönüm, Millet, Hareket, Çığır, Bizim Türkiye
dergilerini inceleyerek sunuyor bize.
Bu dergilerle birlikte Anadolucu düşüncenin öncülerinden Mükrimin Halil Yinanç, Remzi Oğuz
Arık ve Nurettin Topçu’nun fikirlerini tartışıyor. Kitap boyunca Anadolucu
düşüncenin zaman içindeki seyrini kolaylıkla izleyip özellikle Cumhuriyet
devrimlerine , Kemalist iktidara bakış açısını izleyebiliyoruz. Ve nihayet
1940’lı yılların CHP’sinde Memduh Şevket Esendal’ın parti genel sekreteri
olması ve Esendal’ın çabalarıyla Anadolucu düşüncenin CHP içinde güçlü bir
kanat haline gelmesini takip ediyoruz.
***
Metin Çınar’ın çalışmasında zevkli bir tartışmayı izlediğimizi belirtebiliriz.
Çoğu ünlü edebiyatçı, siyasetçi, gazeteci, düşünce adamı bir şekliyle bu tartışmanı içinde. Anadolucu düşüncenin öncüleri olarak
kabul edilen Mükrimin Halil Yinanç,
Remzi Oğuz Arık ve Nurettin Topçu’nun yanısıra
Ziya Gökalp, Yakup Kadri, Halide Edip, Ahmet Kutsi Tecer, Yahya Kemal, Memduh
Şevket Esendal, Mehmet Kaplan bu
hararetli tartışmanın içinde yer alıyorlar. Öte yandan Anadolucu fikir
adamlarının etkilendiği Avrupalı düşünürler Henri Bergson, Emile Boutroux, Maurice
Blondel, Wiilliam James’in fikirleri de yeri geldikçe karşımıza çıkmakta.
Özellikle Bergson’un süreç felsefesi’nin etkisindeki
“Anadoluculuk”un Devrimci Kemalist
anlayışa karşı idealist - muhafazakar
evrimci bir bağımsızlıkçı yol olarak ortaya çıktığını anlatıyor yazar.
Anadolucuların, Anadolu coğrafyasına romantik bakışı da kitap boyunca
sık sık şiir tadında cümlelerle kendini gösteriyor.
“Beyaz Kafkas tepelerinden yeşil Toros dağlarına kadar uzanan o
viraneler, o bataklıklar, o tezek yığınları altında asil bir hummanın ateşi
yanmaktadır.”
Anadoluculuk, Memleketçilik akımının asıl olarak 1917’de Türk Ocağı
içindeki bir tartışmadan çıktığını aktaran Metin Çınar, bu düşüncenin yeşerdiği
siyasal ve toplumsal koşulları da somut örneklerle inceliyor. Anadolucular, Türklük,
Türkçülük, Turancılık, Türkiyelilik kavramlarından daha çok “Anadoluculuk” ve “Memleketçilik”
söylemini öne çıkardılar. Ancak, içerik yine de ulus devlet yaratmanın,
uluslaşmanın kaçınılmaz sonucuyla birleşiyordu.
“Türk namı bir milletin adı değildir. Bu nam, bir ırkın adıdır ki bundan
müteaddid milletler çıkmıştır. Anadolulular, Azerbaycanlılar, Şimalliler,
Türkistanlılar(…)Bir milletten olabilmeleri için hars ve vatanlarının bir olmaları icap eder(…) Biz Anadoluluyuz,
vatanımız Anadolu, milletimiz Anadolu milletidir.”
Atatürk’ün sağlığında Kemalist devlete ve ideolojiye açık muhalefet
yapamayan Anadolucular, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü ve ikinci dünya savaşı
ortamında CHP içinde siyaset yapma olanağını elde ettiler. Bu durumu kitapta
görüşlerine yer verilen Engin Tonguç şöyle anlatmakta: “İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Almanya yanlısı
tavırlarıyla kamuoyunda daha görünür hale gelen ırkçı-turancı akımın önünü
kesmek için rejim, bu gruplarla bağlantı içinde olan fakat pragmatist ve ılımlı
tavırlarıyla farklılaşan Anadolucuları ödüllendirme taktiğini izlemişti.”
“Anadoluculuk ve Tek Parti CHP’de
Sağ Kanat” çalışmasında Metin Çınar, CHP’nin 1940’lardan itibaren giderek devrimci
yayınını kaybetmesi, sağcılaşmasını da daha çok Köy Enstitüleri örneği
üzerinden işliyor. Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç’un sol hatta sosyalist
bir köy kalkınma modeli olarak başarıyla uyguladıkları Köy Enstitüleri CHP’nin
sağ-muhafazakar kanadını oluşturan Anadolucuları rahatsız ediyor.
Anadolucu kanat içinde yer alan
Şemsettin Sirer’in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla Köy Enstitüleri ile birlikte
bir çok ilerici uygulamadan vazgeçiliyor. CHP’nin bu tercihi daha sonraki
yıllarda İsmet Paşa’nın sözlerinden kitabın sayfalarına şöyle yansıyor:
“Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Herkes
zanneder ki Hasan Ali Yücel’i, Toınguç’u
isteyerek değiştirdim. Köy Enstitülerinin kapanmasına neden oldum diye benim
hakkımda kamuoyunda yanlış bir hüküm vardır. Aslında, o zaman bir sürü olaylar
oldu. Kurultaylarda enstitüler aleyhinde
bir cereyan başladı. Ben bunların doğru olmadığını yerine giderek saptadım. Ama
bu o o kadar yoğunlaştı ki grubu etkiledi. Grubun büyük çoğunluğu köy
enstitüleri aleyhine döndü.”
Kitap Anadolucu düşüncenin ve düşünürlerin 1950’lerden sonraki seyri hakkında pek bilgi vermiyor. Nurettin
Topçu’nun daha sonra Adalet Partisinin kuruluşuna katıldığını, bir çok
Anadolucu düşünürün de sonradan MHP’ye dönüşecek olan milliyetçi partilerde yer
aldığını öğreniyoruz. Yazar, kısa bir değerlendirmeyle Anadolucu
düşüncenin zaman içiresinde geldiği
noktayı şöyle özetliyor:
“Sonuçta farklı açılımlarıyla Türk milliyetçiliğinde özgün bir yer
edinen Anadoluculuk 1950’li yılların başında Türk- Milliyetçi-Muhafazakarlığında
birleştirici bir görev üstlenmiş. Hareketin kanaat önderleri milliyetçi
örgütlenmelerde başı çekmişlerdir. Bu dönemde İslamcı eğilimlerin öne çıkması,
anti komünist histeri, sanayileşme ve teknolojiye verilen önemin artması gibi
etkenler, Anadoluculuğun milliyetçi muhafazakarlığın egemen düşünüşü haline gelen Türk- İslam sentezi
içinde sönümlenmesine yol açacaktır.”
***
Evet…Millet, Milliyet, Türk Milleti,
Milliyetçilik, Ulusalcılık tartışmaları günümüzde canlılığını korumakta,
hatta her geçen gün bu canlılık artmaktadır. AKP’nin gündemindeki yeni Anayasa
çalışmalarının en hararetli kısmının da Anayasa’dan “Türk Milleti” kavramının
çıkarılıp çıkarılmayacağı olacağı şimdiden belli. Esasen CHP içindeki
tartışmanın da bundan kaynaklandığını tartışmanın baş aktörü Birgül Ayman Güler
tarağından dile getirildi.
Peki bu süreci ve tartışmayı nasıl yürüteceğiz..?
Azımsanmayacak bir entelektüel birikime sahip olan bir ülkenin
aydınları, yazarları, gazetecileri siyasetçileri olarak mı, yoksa
cemaatçilerin, sübvansiyonlu vakıfların
elemanı durumuna düşmüş birkaç liberal-muhafazakar, eski solcunun ortama
yaydığı yaftalama terörü altında kalarak mı?
Metin Çınar’ın kitabını okurken bir kez daha görüyoruz ki 21’nci
yüzyılda bulunduğumuz bu günlerde tekrar tartışılan millet, milliyetçilik,
Türk, Türkiyelilik gibi kavramlar bundan yüzyıl önce çok daha demokratik bir
ortamda çok daha içerikli şekilde enine boyuna ele alınmış. En azından
kavramlar, terimler bu kadar kirletilmemiş, muhafazakar liberal hegemonyanın
ayakları altında bu kadar ezilmemişti.
Sonuç olarak; sosyolojik, bilimsel bir göz ve dürüst yaklaşımla ele
alındığında karşımıza durağan olmayan, değişen ilerleyen bir siyaset tarihi
çıkıyor. Başbakan Erdoğan’ın gazete kupürlerini grup toplantısında sallayarak
yaptığı gibi siyasetçiler güncel ihtiyaçlarına uygun davranabilirler. Türkiye’nin sağ siyasetinin yeni bir tarih
yazma hevesi her zaman olmuştur. Ancak
yazarlar, aydınlar, akademisyenler bilimsel namusu kıskançlıkla korudukları
sürece en azından bilimsel çalışmalar
gelecek kuşaklara objektif bir hafıza bırakabilir. Metin Çınar’ın “Anadoluculuk
ve Tek Parti CHP'de Sağ Kanat” çalışması bu objektif çabaya verilmiş bir
emektir.
“Ayrıca
Anadolucular, Cumhuriyet’in siyasi meşruiyet zeminini laikleştiren siyasetini
en azından 1940’lı yılların ortalarına kadar savunmuşlardır. Hatta 1930’larda
yarı internasyonel İslam Mevkuresinin ve Arap Piresterkarlığının milli benliğin
oluşumunu engellediğini öne sürmüşlerdir. Dahası İslamın millileştirilmesi/
yerlileştirilmesi doğrultusunda bir “Anadolu Müslümanlığı “ oluşturmanın
imkanlarını araştırmışlardır. “(Baykal’ın Anadolu Müslümanlığı çıkışını
anımsattı)
(CHP’deki
ikinci Gandi lakabını , Gandi Kemal’i anımsattı.)
Yazar: Metin Çınar
Yayınevi: İletişim
Tür: Araştırma-İnceleme
Bu Yazı Yurt Gazetesi'nin 09 Şubat 2013 tarihli Kültür-Kitap Eki'nde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder